Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türkiye ekonomisi uzun süre çok kötü yönetildi; teşhisi konmuş, tedavisi belli hastalıklarla yaşamaya mahkum edildi. Yüksek ateşle, yani yüksek enflasyonla yaşamanın yorduğu ekonomik bünyenin bağışıklık sistemi zayıfladı, her esintiden etkilenip sık sık krize girmeye başladı. Bu bir yaşama biçimi haline gelince de herkes bu yaşama biçimini ezberledi, ona göre önlemini almaya çalıştı. Hanehalkını oluşturan bireyler ve zor koşullarda ayakta kalmaya çalışan firmalar, bu ezbere göre belirlenmiş bir davranış seti geliştirdi. Bu davranış biçimi de hastalıklı hayatın sürebilmesine katkıda bulundu. TLden kaçış ve dövize yatırım, çok kısa vadeli yatırım perspektifi, reel sektöre değil kamu kağıdına yatırım yaparak para kazanmaya yönelmek hep bu davranış setinin unsurlarıydı. Ekonomideki iyileşme belirtilerinin sonunda hep yeni krizlerle noktalandığı bu hastalıklı dönemin pek çok kimsenin ezberine yerleştirdiği bir mantık yürütme tarzı da şuydu: Ekonomide iyileşme dönemlerinin ardından mutlaka yeni bir kriz gelir, iyileşme dönemi uzadıkça da krizin yaklaştığını düşünmek gerekir. O halde en doğrusu, iyileşme görüntüsüne aldanmamak ve alışılmış davranış biçimini sürdürmektir. Özellikle 2001 krizinden sonra bu ezber iyice zihinlere yerleşti ve insanları ekonomideki iyileşmenin kalıcı olacağına inandırmak zorlaştı.Türkiye ekonomisini dışardan izleyen kişi ve kuruluşlar da buna benzer bir ezbere takılmıştı. Bu ezbere göre, siyasal istikrarı sağlayamayan, IMF destekli programları yarıda bırakan, özelleştirmeyi yapamayan, kronik yüksek enflasyondan kurtulamayan, sık sık krize giren ve ekonomik potansiyelini bir türlü gerçekleştiremeyen bir ülkeydi Türkiye. Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının Türkiyeye verdiği notlar da bu ezberin etkisi altındaydı. Yabancı yatırım sermayesinin istenen miktarlarda gelmemesinin başlıca nedenlerinden biri de buydu.Şimdi gelinen noktada şu soruları sormak gerekiyor: Bu ezberdeki Türkiye tablosu Türkiyenin bugünkü durumuyla ne kadar örtüşüyor? Türkiyenin bu ezberi zihinlere yerleştiren hastalıkları sürüyor mu? Gene krizle sonuçlanacak geçici bir iyileşme dönemi mi yaşanıyor Türkiyede? Yoksa yıllarca süren hastalıklı dönemi aşma yolunda bir Türkiye mi var karşımızda? Siyasi istikrarın sağlanmış görünmesi, enflasyonun düşmesi, orta ve uzun vadeli perspektifin önem kazanması hep bunun belirtileri mi? Ezberdeki Türkiye Geçmişin izleri kolay silinmiyor. Bu sorulara kesin yanıtlar verebilmek için de belki biraz erken. Özellikle büyümeyi besleyen finansmanın kalıcılığı konusundaki soru işaretleri nedeniyle ihtiyatı elden bırakmamak lazım. Ancak birbirini tamamlayan bir dizi gelişmeye bakarak farklı bir Türkiye tablosunun ortaya çıkmakta olduğunu söyleyebiliriz. Bu farklı tablonun ortaya çıkmasında etkili olan ve birbirini tamamlayan gelişmelerin başlıcaları şunlar: Tek başına iktidar olan Adalet ve Kalkınma Partisinin (AKP), ekonomik istikrarın önemini kavrayarak IMF destekli programı tamamlaması ve enflasyonun bünyeden atılacağı ortamı hazırlaması.AKPnin Avrupa Birliği (AB) tam üyeliği hedefine odaklanarak gerekli adımları atması ve Türkiyeyi müzakere sürecinin eşiğine getirmesi.Siyasi ve ekonomik istikrara kavuşmuş bir Türkiyenin ekonomik potansiyelini gerçekleştirebileceği şartların oluşmaya başlaması.Ekonomik birimlerin bu yeni koşullarda başarılı olabilmek için verimlilik artışlarının gereğini kavraması ve buna göre yatırım yapmaya başlaması.Parasını en iyi şekilde değerlendirmeye çalışan kişinin TL yatırımı ve uzun vadeyi düşünmeye başlaması.Yabancı yatırım sermayesinin Türkiyede yatırım için gerekli şartların oluştuğunu düşünmeye başlaması. Bu ortamda eski ezbere takılı kalıp ona göre davranmak ne derece doğu olur acaba? oulagay@milliyet.com.tr Ezber bozuluyor mu?