Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Osman Ulagay

Hazine Müsteşarlığı ile TC Merkez Bankası arasında dün imzalanan protokolde, "Türk toplumunun ekonomik önceliğinin enflasyonun düşürülmesi olduğu" varsayımından yola çıkılarak bu hedefe yönelik bir işbirliğinin esasları belirlenmiş.
Ben enflasyonun topluma ve ekonomiye verdiği zararın büyük olduğuna ve bu bedelin bir gün acı bir şekilde ödeneceğine inanan biri olarak bu adımı memnuniyetle karşıladım ama benim gibi düşünenlerin çok olduğuna pek emin değilim. Bana öyle geliyor ki toplumumuzda enflasyonla yaşamaya alışanların sayısı enflasyondan kurtulmaya öncelik verenlerden çok fazla. Yeryüzünde yüksek enflasyonla yaşayan çok az sayıdaki ülke arasında bulunmamızın başlıca nedeni de bu bence.
Toplumumuzdaki bu "enflasyon bağımlılığı"nın birkaç temel nedeni var:
Birincisi, parasal büyüklüklerin sürekli şiştiği enflasyon ortamı insanların ve şirketlerin kendi hayal alemlerinde yaşamasına olanak veriyor, gerçeklerle yüzleşmeyi erteliyor. İnsanlar kimi zaman gerçek anlamda zarardayken bile kendilerini karda gibi görebiliyorlar, büyüyen rakamlara bakarak avunabiliyorlar.
İkincisi, enflasyonun asıl kurbanı olan ücretli ve maaşlı kesim, gelişmiş ülkelerin aksine, toplumumuzda azınlıkta olduğu için etkili bir baskı grubu oluşturamıyor.
Üçüncüsü, iş hayatında enflasyonun bedelini başkasına yüklemek için çeşitli olanaklar var.
Dördüncüsü, enflasyonu besleyen iç talep canlılığı, birçok işadamı ve firma için fırsatlar ve iş olanakları yaratıyor.
Ciddi bir enflasyonla mücadele programı uygulandığında bu hayali ve hakiki avantajların ortadan kalkmaya başladığını ve enflasyon bağımlılarının sızlanmaya başladığını göreceğiz. Bu nedenle bu mücadele hiç de kolay olmayacak.

Enflasyonla mücadeleye başlarken bu süreçte kaybedenler de bulunacağını ve ekonominin biraz soğuması gerekeceğini baştan kabul etmek zorundayız.
TC Merkez Bankası ile Hazine arasında dün imzalanan porotokolda, "Türk toplumunun ekonomik önceliğinin enflasyonun düşürülmesi olduğunda mutabakata vardıkları" belirtilerek, "Hazine ve Merkez Bankası bu amacı gerçekleştirmek için birlikte hareket etmeye karar vermişlerdir", deniyor. İmzalanan protokola göre Merkez Bankası 1998 yılı için bir para programı açıklayacak ve Hazine bu programın aksamadan uygulanması için Merkez Bankası'na gerekli desteği sağlayacak. Hazine'nin Merkez Bankası ile uyumlu çalışması 1998 yılı beklenmeden derhal başlayacak ve her iki kurumun üst düzey yetkilileri her çarşamba bir araya gelerek bir sonraki haftanın stratejisini belirleyecek.
Türk toplumunun ekonomik önceliğinin enflasyonun düşürülmesi olduğuna ben pek emin değilim ama Merkez Bankası ile Hazine'nin enflasyonun düşürülmesi için birlikte çaba harcamaya karar vermeleri kuşkusuz olumlu bir adım. 1998 yılı beklenmeden hedeflenen para ve borçlanma politikasının ilkeleri ortaya konabilirse bu ortak deklarasyonun piyasalar üzerindeki yönlendirici etkisi derhal görülebilir ve piyasalardaki gerilim bir miktar azalabilir.

Piyasalardaki gerilim bir miktar azalabilir diyorum çünkü ciddi olarak enflasyonu düşürmeyi hedefleyen bir politikanının ve ekonominin gerçekçi hedeflere göre yönlendirilmesinin, gerek mali piyasalarda gerekse reel sektörde bazı olumsuz etkiler de yaratması kaçınılmaz görünüyor. Refah - Yol'un hayali hedefler koyarak ve sorunları erteleyerek yarattığı gerçekdışı ortamdan ciddi olarak istikrarın hedeflendiği bir ortama geçmenin mutlaka bir bedeli olacak ve gerçekdışı hedeflere inanarak bazı riskler almış olanlar bunun bedelini ödeyecek. Bu durumdakilerin feryatlarına bakarak politikaları eleştirmek ya da değiştirilmesini istemek doğru olmaz.
Birçok faktörü bir arada hesaba kattığımızda önümüzdeki dönemde faizlerde bir gevşeme beklemenin pek gerçekçi olmadığı görülüyor. Enflasyonla mücadeleyi hedefleyen bir uygulamanın, yüksek faizlerle birlikte, reel ekonomiyi bir miktar yavaşlatıcı ya da "soğutucu" etki yapması da doğal. İzlenen politikanın amacına ulaşması için iç pazardaki canlılığın bir ölçüde sınırlandırılmasını göze almak gerekiyor. Geçen hafta İSO Meclisi'nde yaptığı konuşmada "ekonomiyi soğutmadan enflasyonu düşürme", vaadinde bulunan Sayın Güneş Taner'in bu konuda çok israrlı olmamasında yarar var her halde.

Hazine ve Merkez Bankası arasında imzalanan protokol, enflasyonu düşürmeyi hedefleyen tutarlı politikalar izleneceği umudunu yaratırken bu mesajın inandırıcılık kazanması için ekonomi yönetiminden sorumlu olan herkesin bu masajla uyumlu davranması ve konuşması önemli. Sayın Güneş Taner'in ve Sayın Işın Çelebi'nin hangi hesaba dayandığı bilinmeyen açıkamalar yaparak 1997 yılı için yüzde 80 ile yüzde 100 arasında değişen enflasyon oranlarından söz etmeleri pek çok kimsenin kafasını karıştırdı. Şimdi Hazine ile Merkez Bankası'nın protokolunun ardından, ekonomiden ve maliyeden sorumlu bakanlar, hemen önümüzdeki döneme,(1997 sonuna kadar olan döneme) ilişkin beklentilerini, hangi varsayımlara ve hesaba dayandığını da ortaya koyarak açıklayabilirlerse sanırım bu piyasalarda olumlu bir etki yapar, gereksiz spekülasyonları önler.
Bu olumlu etkinin kalıcı olup olamayacağını ise açıklanan hedeflere varmak için gösterilen çabanın ciddiyeti ve Sayın bakanların daha sonraki beyanlarının tutarlılığı belirleyecektir. Bu arada kamu açıklarının sınırlandırılması için gereken siyasi iradenin gösterilmesinin çok önemli olduğunu da tabii unutmamamız gerekiyor.
Türkiye gibi kronik enflasyonun ekonominin bünyesine yerleştiği bir ülkede enflasyonla ciddi mücadelenin hayli sancılı geçmesi ve bu sancıların önemli bir bölümünün mali sektörde hissedilmesi beklenebilir. Bu mücadelede başarıyı hedefliyorsak bu sancıları göze almak zorundayız.

Hazine ile Merkez bankası arasında dün imzalanan protokolda önümüzdeki dönem için her hangi bir limit açıklanmadı. Bunun başlıca nedeni bu limitlerin düşünülmemiş olması değil, her iki kurumun da telaffuz edecekleri her hangi bir rakamın doğruluk derecesine çok önem vermesi. Gerçekleşmeyecek vaatlerde bulunmak yerine gerçekçi limitler açıklayabilcekleri günü beklemeyi tercih ediyorlar, anladığım kadarıyla.
Hazine'nin çabası, çeşitli enstrümanlarla çok dağınık vadelere yayılmış olan ve bazı noktalarda yığılmalar gösteren iç borçlanmayı yıl sonuna kadar makul bir takvime oturtmak. Bu arada aylık, üç aylık ve yıllık borçlanma programının oluşturulacak ve piyasalara açıklanacak. Uygulamada ise bu programın dışına çıkılmayarak piyasalarda güven yaratılacak; ani süprizlerin olmayacağı bir ortama girildiği izlenimi güçlendirilecek.
Hazine ve Merkez Bankası bu uygulamada başarılı olduğu taktirde bunun dış piyasalarda ve uluslararası kuruluşlarda da olumlu yankılar yapması beklenebilir.

Yazara EmailO.Ulagay@milliyet.com.tr