Bunun Anayasa'ya aykırı bir yanı da yok ama Sayın Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı olmak istemesinin Türkiye'de ciddi bir gerilime yol açması ve bu gerilimli sürecin Türkiye'nin dış dünyadaki görüntüsünü olumsuz etkilemesi olası. Dış dünyadaki ve uluslararası piyasalardaki bu olumsuz etkinin, kritik bir dönemde ekonomimize ciddi bir darbe vurma olasılığı da iyice yüksek. Türkiye'de kendisini Cumhurbaşkanlığı koltuğuna taşımaya yetecek bir Meclis desteğine sahip olan bir siyasetçinin bu olanağı kullanmaması 'eşyanın tabiatı'na aykırı. Rahmetli Turgut Özal'ın ve onun ani ölümü üzerine Sayın Süleyman Demirel'in, nasıl engel tanımaz bir hevesle Çankaya'ya tırmandığını unutmuş değiliz. Mevcut Meclis aritmetiğine göre bu olanağa sahip görünen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Köşk'e çıkmaya en az Özal ve Demirel kadar hevesli ve kararlı olduğuna da kuşku yok bence. Bu olumsuz beklenti, dış dünyada ve mali piyasalarda yaygın kabul gören bir değerlendirme haline gelmiş durumda. Morgan Stanley Investment Management'ın 'Yükselen Pazar'larla ilgili Eşbaşkanı Ruchir Sharma'nın, 17 Temmuz tarihli Newsweek'teki yazısında da, Türkiye'nin birden göze batmaya başlayan ekonomik ve siyasi risklerine dikkat çekiliyor. O yazıda da belirtildiği gibi, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP), iktidarının ilk üç yılındaki yaklaşımı, Türkiye'nin 'Yükselen Pazar'lara akan paradan en çok yararlanan ülkelerden biri olmasını sağladı. Bu yaklaşımın belirleyici özellikleri şunlardı: AKP, kendi toplumsal tabanının dışındaki kimi kesimlerin de desteğini almaya özen gösterdi, uzlaşmacı bir tavır sergiledi. AKP, Türkiye'yi Avrupa Birliği (AB) üyeliğine götüren yolda önemli adımlar atarak ülkenin ve rejimin yönü konusunda kuşku duyanları rahatlattı. AKP, mali disipline bağlılığını gösteren adımlar atarak ve IMF gözetimindeki programı sürdürerek uluslararası piyasalara güven verdi. AKP, ülkeyi salt kendi ideolojisine bağlı kadrolarla yönetme isteğini fazla öne çıkarmadı. AKP nasıl başardı? Bu yıl ise, tam da Türkiye gibi ülkelere yönelik sermaye akışının bu ülkelerden sermaye çıkışına dönüştüğü noktada, AKP yönetimi, içerde ve dışarıda yaratmayı başarmış olduğu olumlu izlenimi sarsacak, farklı bir davranış tarzını sergilemeye başladı. Uzlaşmacı olmayan, kadrolaşmayı öne çıkartan, Türkiye'yi nereye götürmek istediği konusunda kafalarda bulunan soruları artıran bir AKP çıktı karşımıza.Sayın Erdoğan'ın Çankaya'ya çıkmasını hedefleyen bu sürecin, dış dünyadaki algılanışı, Türkiye'den dış kaynak çıkışını hızlandırabilir ve ekonomide ciddi bir sarsıntıya yol açabilir. Bu ortamda ülkedeki toplumsal tepkilerin keskinleşmesi ve zaten hoşgörüsüz bir tavır sergilemeye başlayan AKP yönetiminin daha da hırçınlaşması, Türkiye'deki gerilimin dış dünyadaki görünümü daha da bozarak Türkiye'yi bir kısır döngüye sürükleyebilir. oulagay@milliyet.com.tr Tersine süreç