1997 yılına girilirken kimilerince merkez sağın liderliğine aday gösterilecek kadar olumlu bir görüntü sergileyen Refah Partisi(RP) nasıl oldu da 28 şubatta MGK bildirisiyle sonuçlanan sürece sürüklendi?
Bu soruyu çeşitli kesimlerden çok kişiye sordum ama bugüne dek doyurucu bir cevap alamadım.
Kendi başına yeterli bulmadığım açıklamalardan biri şuydu: "RP kısa vadede görüntüyü kurtaracak bazı uyanıklıklar yaparak özellikle mali piyasalarda olumlu bir hava estirmeyi başardı ama bu yöntemlerle yapabileceklerinin sınırına geldi. Üstelik, iç piyasalarda etki yapan bu adımlar uluslararası piyasalarda hiç etkili olmadı, kimse bunları ciddiye almadı. Bu koşullarda hükümetin IMF ile anlaşması, Türkiye'nin kredi notunu düzeltmesi ve dış borçlanma kısıtını aşması olanaksızdı. Çeşitli kesimlere bol keseden yapılan vaatlerin devamı halinde ise ipin ucu iyice kaçar, ekonomideki başarının palavra olduğu ortaya çıkardı. RP bunu görünce, kendi yandaşlarından puan alacak sivriliklerle hır çıkarıp kahramanlık taslayarak hükümet dışı kalmanın yollarını aramaya başladı."
RP'nin ve yaşını başını almış olan lideri Erbakan'ın eline geçirdiği başbakanlık koltuğunu bırakmaya razı olmayacağını ileri sürenler ise bu açıklamaya karşı çıktılar ve, "Hoca, kendi kontrolü dışında bu noktalara sürüklendi, çapı daha fazlasına yetmedi", açıklamasını getirdiler.
Son haftalarda yaşanan gelişmeler beni ilk açıklama tarzını yeniden düşünmeye itti. RP, bankaları dövizle borç vermeye ikna ederek, bedelsiz ithalat izniyle bir miktar döviz mevduatına el koyarak, Ziraat Bankası'nın yurt dışındaki 2 milyar dolarlık muhabir hesaplarını ünlü "havuz"a çekerek zaman kazanmayı başarmıştı ama bunun gerisi yoktu. Dünya gazetesinin 25 mart tarihli sayısında yer alan habere göre, Ziraat Bankası'nın destekleme finansmanında kullanılan ve geri dönmeyen kaynaklarının miktarı da 400 trilyon liraya yaklaşmıştı. Bunlara ek olarak Hazine, Merkez Bankası avansını sonuna kadar kullanmış, Merkez Bankası Başkanı Erçel, "maaşını bile vermekten" söz etmişti.
Acaba RP'nin havuzu taştı da şimdi boğulmaktan kurtulmak için intihar saldırıları mı yapıyor Hoca ve adamları?
Yatırım atılımı içindeki tekstil terbiye sanayicileri, "devlet kendi işlevini yapsın ve gölge etmesin, başka bir şey istemiyoruz", diyorlar.
Avrupa çevre normlarıyla çalışan ve yılda 3 milyar dolarlık katma değer yaratan tekstil terbiye sanayii, kullandığı makineleri üretmeye hevesli.
"Ankara'dakiler evcilik oyunu oynuyorlar, kendi verdikleri önergelere bile sahip çıkmıyorlar; biz bunlardan hiç bir şey istemiyoruz, yeter ki gölge etmesinler, istikrarı sağlayacaklarsa sağlasınlar."
Bunlar, konfeksyon sanayiinin temel girdisi kumaşa rengini, desenini kazandıran tekstil terbiye sanayicilerinin sözleri. Pazartesi akşamı Tekstil Terbiye Sanayicileri Derneği yöneticilerinin ekonomi basını için düzenlediği yemekte bir gazeteci, "pekiyi siz devletten ne istiyorsunuz?", sorusunu sorunca sanayiciler patladı. O ana kadar hızlı bir yatırım atılımı içindeki sektörün hedeflerini ve sorunlarını anlatan tekstil terbiye sanayicileri, "devletten ne istiyorsunuz?", sorusu sorulunca kendilerini tutamadılar.
Sanayicilere göre devletten yardım isteme, destek isteme devri geride kalmıştı, bu anlamda hiç bir şey istemiyorlardı devletten. Tek istedikleri, devletin kendine düşen görevleri yapmasıydı. Devlet eğitim, sağlık, savunma ve adalet hizmetlerini gerektiği gibi yapsın, ötesine karışmasındı. Hükümetten istedikleri ise istikrarlı bir ortamı sağlamasıydı.
Ülkeyi yönetenlerin adeta "oyun oynadığı", devletin temel işlevlerini bile doğru dürüst yapamadığı bir ortamda sanayici, ülkedeki olumsuz ortama meydan okurcasına büyük bir yatırım atılımına girişebiliyordu. Çevreyi, verimliliği, teknoloji geliştirmeyi, uluslararası rekabeti düşünen tekstil terbiye sanayicileri de üretim kapasitelerini büyütmek, tesislerini Avrupa'nın çevre ve kalite standartların uyum sağlayacak şekilde yenilemek için büyük bir yatırım atılımına girişmişti. Atılım çabalarının hızını kesen sorunlar ise kendi olanaklarıyla kolay aşamayacakları türdendi.
* Eğitim yetersizliği istenen nitelikte ara kademe eleman temininde ciddi darboğazlar yaratıyor, herkes birbirinden eleman çalarak ücretleri anormal düzeylere yükseltiyordu.
* Uluslararası akreditasyona sahip bir tekstil laboratuarının olmaması sanayicimize vakit ve müşteri kaybettirebiliyordu.
* Tekstil terbiye makinelerinin Türkiye'de üretiminin sağlanması amacıyla joint - venture'ların organize edilmesi için sektöre yol gösterilmesi gerekiyordu. Sektörün de katılımayla kurulacak makine üreticisi firmalar kısa sürede makine ihracatçısı konumuna gelebilirdi.
* Araştırma - Geliştirme faaliyetlerinin ve "temiz teknoloji" geliştirme çabalarının TÜBİTAK'la koordinasyon içinde yürütülmesi için yasal düzenlemeye gerek vardı.
Yaklaşık 150 bin eleman istihdam eden, yılda 3 milyar dolarlık katma değer yaratan tekstil terbiye sanayicilerinin hedefi, dünya standartlarında kumaş üretmek, dünya pazarlarında ilgi çekecek desenler ve renkler yaratmaktı. Bunca olumsuz koşula karşın Türkiye'de ekonominin nasıl ayakta durduğunu, nasıl yatırıma cesaret edildiğini merak edenler bu sektörden de bir şeyler öğrenebilirdi.
Uluslararası İstanbul Film Festivali cumartesi günü başlıyor. Gelmiş geçmiş en büyük yönetmenlerden biri olan Luis Bunuel'in neredeyse tüm filmlerini görme olanağı sağlayan 16. festivalde, ayrıca Claude Sautet, Elia Kazan, Krzystof Kieslowski ve Mumduh Ün'ün yapıtlarına ayrılmış özel bölümler de var. Güncel sinemanın seçkin örnekleri ise sayılmayacak kadar çok.
Amatör bir izleyici olarak ukalalık etmek istemiyorum ama görüp de etkilenmiş olduğum bazı filmleri anmadan edemeyeceğim. Bunlar arasında Bunuel'in eski filmlerinden Viridiana ve Los Olvidados ile ünlü yönetmenin son filmleri başı çekiyor. "İnsanlık komedisi" üzerine düşünmek ve gülmek isteyenlereHaydutlar'ı kaçırmayın diyorum. Hamsun belki biraz uzun ama görmeye değer. Bu arada Festival dışında gösterime girecek olan Dalgaları Aşmak da sıradışı ve görmeye değer bir film.
Özay Şendir
Gerçek savaş mı yoksa danışıklı savaş mı?
23 Haziran 2025
Tunca Bengin
Nobel Barış Ödülü adayı ‘savaş’ dedi
23 Haziran 2025
Cem Kılıç
Yabancı parayla ücret olur mu?
23 Haziran 2025
Didem Özel Tümer
İran’da zorla rejim değişikliği mümkün mü?
23 Haziran 2025
Abdullah Karakuş
Bundan sonra neler olacak?
23 Haziran 2025