Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Blair, üç yıl önce açıkladığı programı uygulayarak zafere ulaştı

İngiltere'de 1 mayıs günü yapılan seçimleri İşçi Partisi'nin kazanması bekleniyordu ama 18 yıldır iktidarda olan Muhafazakarların bu kadar büyük bir hezimete uğrayacakları pek tahmin edilmiyordu. Seçim öncesinde yapılan kamuoyu yoklamalarının İşçi Partisi'ni 15 - 20 puan önde göstermesine karşın 1992'deki sürpriz yenilgiyi unutmayan İşçi Partisi sözcüleri bile son dakikaya kadar seçim zaferini garanti görmüyordu.
Tony Blair'in yeni bir kimlikle seçime soktuğu İşçi Partisi tarihinin en büyük seçim zaferini kazanırken Muhafazakarlar 50, 60, 70 yıldır ellerinde tuttukları bazı seçim bölgelerinde (İngiltere'de her seçim bölgesinden tek milletvekili çıkaran dar bölge sistemi uygulanıyor) bile kaybettiler. Muhafazakarları iktidardan kovmak için çok kararlı bir tutum sergileyen seçmenin bu seçimdeki birinci önceliği "değişim"di. Tony Blair, kurulu düzeni yıkmadan değiştirebileceği umudunu verdiği için orta sınıf seçmenin oyunu almayı başardı ve Muhafazakarları haritadan sildi.
Seçmendeki değişim isteği bu başarıyı hazırlayan faktörlerden biriydi ama "heyelan" diye nitelenen boyutta bir oy kaymasının temel nedeni İşçi Partisi'nin yeni bir çizgiye oturmuş olmasıydı. Tony Blair, partideki sol kanadın tepkilerini göğüsleyerek İşçi Partisi'ni seçmenin gözünde yeniden "seçilebilir" konuma getirmiş ve büyük bir seçim zaferi kazanmıştı.

Haberin Devamı

Tony Blair'in zaferi, ne istediğini bilerek yola çıkan genç bir siyasetçinin, yolundaki engelleri birer birer aşarak hedefine varabileceğinin güzel bir örneği. Bundan yaklaşık üç yıl önce, 21 temmuz 1994'de, "Artık Thatcher'a değil Tony Blair'e bakalım" başlıklı bir yazım yayımlanmıştı. Blair'in İşçi Partisi'nin başkanlığına seçildiği gün Milliyet'te yayımlanan bu yazımda, "bugün İngiltere İşçi Partisi'nin başına geçmesi beklenen Tony Blair, partiyi iktidara götürebilecek kişi olabileceği izlenimini veriyor...sol kanadı kırık demokrasinin şikayet konusu olduğu Türkiye'de Tony Blair'in görüşlerine bir göz atmanın yararlı olabileceğini düşünüyorum", diye yazmışım.
1994'de yazdıklarım, Blair'in bugün İşçi Partisi'ni zafere ulaştıran programı daha partinin başına geçmeden hazırladığının bir kanıtı. Üç yıl önce İşçi Partisi'nin liderliğine aday olurken bakın neler diyormuş Blair?
* İngiltere'yi yeniden "birinci lig" ülkesi yapmak için bir "gelecek binyıl vizyonu" oluşturmalıyız.
* İngiltere dinamik bir piyasa ekonomisine kavuşmalıdır, bunu sağlayacak olan da dinamik firmalardır.
* Firmaların kararlarına devlet karışmamalı, hükümetin görevi makrokenomik istikrarı sağlamak ve ileri teknoloji alanlarında AR - GE desteği sağlamak olmalıdır.
* İngiltere'nin performansını yükseltmek için birinci öncelik eğitim atılımına verilmelidir.
* "Birey" ile "toplum" arasındaki dengeyi yeniden kurmalıyız. Birey ancak sağlıklı bir toplum içinde kendini geliştirebilir.
* İnsanları tepeden yöneten merkeziyetçi ve korporatist devlet modeli değişmelidir.
* Refah devletini belli kesimlere sürekli koruma sağlayan bir araç olarak değil, insanlara fırsat eşitliği sağlayan bir araç olarak görmeliyiz.

Haberin Devamı

Kafasındaki fikirlere değil de saçının rengine ve her iki cinsten alıkları kandırma yeteneğine güvenerek, yalanla dolanla liderlik oyunu oynayanlara pek benzemeyen Tony Blair'in seçim zaferini başarılı bir icraata dönüştürme yeteneğini henüz bilmiyoruz. "Radikal bir değişim programı" uygulayacağını söyleyen Blair böyle bir programın ancak "radikal merkez"den yönlendirilebileceğini belirtirken İşçi Partisi'nin politik yelpazedeki yeni konumunu da belirlemiş oluyor. Düzeni yıkmadan radikal değişiklikler gerçekleştirmek için toplumda geniş tabanlı bir konsensüs yaratmak gerektiğini belirten Blair bunun da ancak "radikal merkez"den yapılabileceğini vurguluyor.
Küreselleşen dünyanın yeni gerçeklerini kavrayarak iktidarı yakalayan Blair'in seçmendeki değişim özlemini karşılayabildiği ölçüde başarılı olacağı söylenebilir.

Haberin Devamı

Bütçe açığı 2.4 katrilyon

TÜSİAD'ın 27 nisan tarihli son Konjonktür raporunda, enflasyon düşürülemezken ekonominin büyüme hızının yavaşlayacağı ve bütçe açığının 1997 yılı sonunda 2.4 katrilyon lirayı bulacağı tahmin ediliyor. 1997'de dış ticaret açığının 21 milyar doları bulacağını tahmin eden TÜSİAD, IMF ile anlaşma olmaması halinde reel faizlerin ve enflasyonun hızla tırmanacağı uyarısını yapıyor.
Refah - Yol hükümetinin 1997'ye girilirken yaratmayı başardığı iyimserlik havasının, yüksek kamu açıkları ve enflasyon gibi asıl sorunlara kalıcı çözümlere yönelme fırsatını yarattığını kaydeden Konjonktür raporunda bu fırsatın kaçırıldığı belirtilerek şöyle deniyor:
"Siyasi istikrarsızlığın da eklenmesiyle, sadece Hazine - Merkez Bankası işbirliğiyle borçlanma politikasındaki başarıya dayalı iyimserlik ortamı, şubat ayının ikinci yarısından itibaren terk edilmeye başlanmıştır. Hazine'nin kaynak paketlerinden sağlamış olduğu kaynaklar tükenmiş, büyük beklentilerle uygulamaya konulan ve kamu kesimi finansmanına büyük kolaylık sağlayacağı düşünülen havuz sisteminin ömrü kısa olmuş, Merkez Bankası avansı tüketilmiş ve kamu açıklarının finansmanı için mali kesime geri dönülmüştür."
1997 yılında IMF ile bir anlaşma imzalanmaması halinde piyasalardaki risk unsurunun artacağını, reel faizlerde ve enflasyonda hızlı bir çıkış yaşanabileceğini ileri süren TÜSİAD raporu bu durumda dış açığın finansmanında da güçlüklerle karşılaşılacağını ve büyümenin zorunlu olarak yavaşlayacağını belirtiyor.
TÜSİAD 1997 tahminleri
* Büyüme hızı: % 4.0
* Enflasyon : %77.9
* Dış t.açığı: 21 milyar Ş
* Bütçe açığı: 2.4 katrilyon TL.

TÜSİAD logosonun altına. "IMF ile anlaşma olmazsa faizler ve enflasyon tırmanır."

1979 yılında Muhafazakar Parti'yi iktidara taşıyan Bayan Thatcher kendi ideolojisi doğrultusunda bir değişim programı uyguladı. İşçi sendikalarının gücü kırıldı, yaygın bir özelleştirme programıyla birçok kamu kuruluşu özelleştirildi, özel sektörün önündeki engeller temizlenerek sermaye birikiminin hızlandırılması amaçlandı. Bu çabalar sonucunda işsizliği tırmandırma pahasına da olsa enflasyon kabul edilebilir düzeylere çekildi, İngiliz sanayiinin rekabet gücü arttı.
Son seçimler öncesinde de İngiltere ekonomisinin performansı hiç de fena değildi. Büyüme hızlanmış, enflasyon düşmüş, reel gelirlerde küçük de olsa bir artış sağlanmıştı. İşsizlik düzeyi Avrupa ortalamasının hayli altındaydı. İktidarı hezimete sürükleyecek bir ekonomik tablo yoktu ortada ama Muhafazakar Parti tam bir hezimete uğradı.
Bu hezimetin en önemli nedeni değişim özlemiydi. Bu özlemin ardında ise "Thatcher reformları"nın zengini daha zengin yaparken toplumun alt gelir gruplarında göreceli bir yoksullaşmaya yol açmış olması yatıyordu. 1979 - 94 döneminde en zengin yüzde 10'unun reel geliri % 65 artmış, en yoksul % 10 ise % 13'lük bir reel kaybına uğramıştı.Birçok yoksulluk göstergesine göre İngiltere Avrupa'nın en kötü durumdaki ülkelerinden biriydi.