Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Çeyrek yüzyıllık gazetecilik yaşamımda en iyi öğrendiğim şeylerden biri şudur: Birisi hakkında, hele yönetimdeki biri hakkında olumlu bir şey yazdığınız anda buna karşı tepki veren çok olur. Tepki gösterenlerin bir bölümü, o kişinin ne kadar kötü biri olduğunu anlatır ve sizi ahbap çavuş ilişkisi içine girmekle suçlar. Kimileri, bununla yetinmeyip, mutlaka bir çıkarım bulunduğu için o kişiden olumlu söz ettiğinizi belirtir. Daha da ileri gidip sizin o yazıyı patronun çıkarlarını hatta Amerikanın ya da başka bir güç odağının çıkarlarını savunmak için yazdığınızı iddia edenler bile çıkar. Bu koşullarda bir bakan ya da bürokrat hakkında olumlu bir şey yazmak cesaret ister. Daha önce bir dönemde TC Merkez Bankası Başkanı olan Rüşdü Saracoğlu için ve 2001 krizi sonrasında bakanlık üstlenen Kemal Derviş için bu cesareti göstermiş ve ağzımın payını almıştım. Şimdi geldiğimiz noktada da bir kez daha bu cesareti gösterip Ali Babacan bir süre daha ekonominin yönetiminde kalmalı diyorum. Hatta daha ileri gidip, göreve geldiği günden bu yana kendini çok geliştirmiş görünen Babacanın şimdiki görevinden alınması halinde bunun ekonomi için içerde ve dışarda olumsuz sonuçlar yaratabileceğini iddia ediyorum. Ayrıca şimdiki görevine yeni ısınan Babacanın Avrupa Birliği (AB) ile başlaması gündemde olan tam üyelik müzakerelerinde başmüzakereci olarak başarılı olabileceğini de sanmıyorum ve bu seçimin yanlış olacağını düşünüyorum.Bunları yazarken hemen belirteyim ki Sayın Babacan ile hiç bir yakınlığım yok, aylardır telefonda bile görüşmedim. Onun icraatını dışardan izleyen biri olarak ve kendisiyle birlikte olan gazeteci arkadaşlardan edindiğim izlenime dayanarak yazıyorum bunları. İlk göreve başladığı dönemde kendisini bakan olarak deneyimsiz ve "hafif siklet" bulduğumu da yazmış olduğum için de belki bugün daha rahatlıkla onun görevde kalmasını savunabiliyorum. Ali Babacan vakası Babacanın bugünkü görevinde kalmasının gerekli olduğunu savunurken dayandığım gerekçelerin başlıcaları şunlar: Babacan ikibuçuk yıl içinde, Türkiye ekonomisinin krizden düzlüğe çıkmasını sağlayan programın ruhunu anlayarak bu programa sahip çıkan biri haline geldi. Programın bundan sonra da başarıyla uygulanması açısından bu sahiplik olayı çok önemli ve AKPde bunu Babacandan iyi yapacak biri yok bence.Popülist baskılara karşı direnerek mali disiplini koruyan ve programın uygulanmasını sağlayan Babacanın yerini alacak kişi bunu başaramayabilir. Babacanın Merkez Bankası ile sağladığı uyumu yerini alan kişi sağlayamayabilir.Babacan IMF destekli programa sahip çıkan tavrıyla dış dünyada güven yarattı ve deneyim kazandı. Şimdi en kritik yılda bu deneyimi kazanmamış birinin onun yerini alması hiç de iyi olmayabilir. Bu son nokta çok önemli çünkü AB üyesi olma yoluna girerek dünyada ilgi odağı haline gelen Türkiye, yukarıdaki tabloda görüldüğü gibi, hâlâ ekonomisi özgür olmayan ülkeler arasında sayılıyor. Uzun lafın kısası iş bitmiş değil, modern bir ekonomiye kavuşma sürecinin henüz başındayız. Bu yolda yürüme deneyimini kazanmaya başlayan Babacanı bu noktada farklı bir göreve kaydırmak hiç de parlak bir fikir değil bence. Ekonomide iş bitmedi Heritage Foundation ile Wall Street Journal gazetesinin 11 yıldır yayınlamakta olduğu Ekonomik Özgürlük Endeksinin 2005 yılı sıralamasında Türkiye ancak 113. sırada yer alabildi. AB üyesi olma hevesindeki Türkiyenin bu endeksteki yerinin nedenlerini iyice düşünmesi gerekiyor. Ekonomik özgürlükte Türkiye sınıfta kaldı Güney Asyada 150 binden fazla insanın ölümüne yol açan ve milyonlarca insanı aç, susuz, evsiz, barksız bırakan tsunami felaketinin bir sonucu da insanlığın bugünkü durumunu sergilemesi oldu. Dünyanın birçok ülkesinde milyonlarca insan, küresel bir dayanışma örneği göstererek felakete uğrayan insanlara yardım elini uzattı. Öte yandan felaket bölgesinde olup da tatilini sürdürmek isteyenlere, ya da korkunç felaket sonrasında tatil yapmak ve eğlenmek için o bölgeye gidenlere de rastlandı. Bu karışık tabloya bakarak "insanlık öldü mü?" sorusunu yanıtlamak kolay değildi. Asıl düşündürücü olan ise dünyanın önde gelen devletlerinin sergilediği tavırdı. Geçen yıl ABDdeki başkanlık seçimi öncesinde, 117 kişinin hayatına malolan bir kasırga felaketi yaşayan Floridaya derhal 13 milyar dolarlık bir fon ayırarak yardım elini uzatan Başkan Bush, önce ABDnin bölgeye 35 milyon dolarlık bir yardım göndermesini emretti. Daha sonra yaşanan felaketin boyutları anlaşılınca Başkan Bushun cömertliği(!) tuttu ve sağlanacak yardımı 350 milyon dolara yükseltti. Bu rakam ABDnin yıllık askeri harcamalarının binde 1inden azdı. oulagay@milliyet.com.tr İnsanlık öldü mü?