Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Bugünlerde boy boy, çeşit çeşit kalpler dolduruyor vitrinleri. 14 şubat Sevgililer Günü nedeniyle herkes bir kalbi olduğunu hatırlamaya zorlanıyor sanki. Aslında bu tür kitlesel yönlendirmelerden çok hoşlanmasam da bu kapli kampanyadan şikayetçi değilim çünkü kalp, akla getirdiği tüm çağrışımların ötesinde form olarak, şekil olarak bana çekici gelen bir şey ve her baktığım yerde kalpler görmek garip bir biçimde hoşuma gidiyor.
Yanlızca vitrinlerde gördüğüm binlerce yapma kalple avunarak ya da onlardan devasa bir kalp oluşturmayı kurarak geçirebilseydim şu günleri güzel olurdu her halde ama duygularla yetinmemeye, her olayı farklı boyutlarıyla düşünmeye, sorgulamaya koşullanmışım bir kere. Sevgililer Günü öncesinde de peşimi bırakmadı bu alışkanlık ve peşpeşe sorular geldi aklıma.
Sevgililer Günü ya da Anneler Günü gibi yaklaşmakta olduğunu vitrinlerden anladığımız günlerde adeta kollektif bir davranış kalıbı içine girerek sevgilimizi, eşimizi, annemizi ya da başka bir yakınımızı hatırlamaya zorlanmamız aslında hoş bir şey mi? İçtenlikten, yaratıcılıktan, özgünlükten biraz yoksun, ısmarlama gibi gelmiyor mu bu hatırlama biçimi?
Diyelim ki size biraz böyle geliyor ama pek çok kimsenin sevgilisini, eşini, annesini, diğer yakınlarını hatırladığı bu belli günlerde siz bunu ihmal ederseniz, sevgilinizde ve yakınlarınızda bir burukluk, bir eksiklik yaratmaz mı bu davranışınız? Siz kendinizi ihmalkarlıkla, özensizlikle hatta sevgisizlikle suçlanmış hissetmez misiniz acaba?
Ya da dürüstlükle şu soruyu soruyor musunuz kendinize: Modern yaşamın hız ve kargaşası içinde yakınlarıma ne kadar yakınlık, ilgi ve sevgi gösterebiliyorum? Bu özel günlerin beni onları hatırlamaya, düşünmeye yöneltmek gibi yararlı bir işlevi de yok mu? İnsanın bir yakınına hediye seçmesi bile ciddi bir ilgiyi, özeni, emeği gerektirmiyor mu?
Konu özel olarak Sevgililer Günü olunca başka noktalara ve sorulara da sıçrıyor insan, çünkü "sevgili" sözcüğünün yakınlık ifade eden tüm diğer sözcüklerden farklı, ayrıcalıklı bir yeri var yaşamda. Anneden, babadan, eşten, kardeşten farklı olarak, bir sevgi yoğunlaşmasının yanısıra bir hafifliği, bir kırılganlığı, bir geçiciliği de ifade eden bir deyim sanki "sevgili", bu yüzden de ancak sürekli ilgiyle yaşatılabilecek bir şey galiba sevgililik. Her an hatırlanmayan bir sevgili olabilir mi? Ya da yalnızca Sevgililer Günü'nde hatırlanan biri gerçekten "sevgili" sayılabilir mi?
Pekiyi ya henüz yeşermemiş ya da keşfedilmemiş sevgililikler? Bunları keşfetmek için güzel bir fırsat yaratmıyor mu Sevgililer Günü? Elizabeth Barret'in Robert Browning'e yazdığı gibi "ansızın ışıksız bir zindandan çıkarılıp başı dönmeden, yüreği ezilmeden bir dağın doruğuna çıkartılmak"tan güzel bir şey olabilir mi? (En Güzel Aşk mektupları, Doğan Yayıncılık.)


Yazara E-Posta: oulagay@milliyet.com.tr