Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Adalet ve Kalkınma Partisi'ne (AKP) tek başına iktidar yolunu açan 3 Kasım seçimleri sonrasında bizim borsada ve genel olarak mali piyasalarda yaşanan şölen havası, seçimler öncesinde en olumlu bekleyişte olanları bile şaşırttı herhalde. Kaygılı bir bekleyiş içinde olanlar ise, tıpkı Galatasaraylılar gibi, alay konusu haline geldiler. Benim gibi hem kaygılı hem de Galatasaraylı olanların nasıl bir hafta geçirdiğini ise tahmin edebilirsiniz.
Doğrusunu isterseniz, zafere susamış AKP'nin tek başına iktidar olmasını sağlayacak bir seçim sonucunun piyasalardaki ilk etkisinin olumlu olması da, bu yıl Fatih Terim'le dikiş tutturamayan Galatasaray'ın zafere susamış Fenerbahçe'ye yenilmesi de, özünde fazla şaşırtıcı olaylar değildi. Belki biraz şaşırtıcı olan her iki olayda da olayın dozunun kaçmasıydı.
Bu noktada iki olay arasında hemen bir ayrım yapmak gerek. Fenerbahçe'nin Galatasaray'ı bir kez daha 6 - 0 yenmesi için belki de yıllarca beklemek gerekebilir, borsalar ve mali piyasalar ise böyle aşırılıkları hep yapıyor, borsadaki çılgınca yükselişleri ani çöküşler izleyebiliyor.
Türkiye'nin aradığı mutluluğu AKP ile yakaladığını düşünenlerin ve seçim sonrasındaki "zafer haftası"nı yüklü bir kazançla kapatanların, şimdi kaygı duyacak halde olmadıklarını tahmin etmek zor değil.

Benim kaygılarım ise azalacağına artmış durumda. Nedeni ise iyimser beklentilerin bir anda patlama yapması ve yeni hükümetin ancak mayınlarla dolu bir alanı geçerek düzlüğe çıkabileceğini unutturması. Geçen hafta bizim borsada ve piyasalarda yaşananlarla AKP yetkililerinin hafta içinde yaptıkları beyanları ve içine girdikleri havayı bir arada düşündüğümde, mayın tarlasında şenlik mi yapılıyor acaba diye sormadan edemiyorum.
"Mayınlı alan" derken öncelikle Uluslararası Para Fonu (IMF) ile ilişkileri kastediyorum. Tıpkı 1999 seçimleri sonrasında iktidara gelenler gibi, AKP'nin de ilk olarak ele alması gereken konulardan biri, IMF ile masaya oturup anlaşmak, mevcut programın nasıl sürdürüleceği konusunda mutabakat sağlamak. AKP yetkililerinin IMF ile ilişkileri uyumlu biçimde sürdürmeye niyetli olduklarını biliyoruz. AKP'nin ekonomi sözcülerinden Ali Babacan, sürmekte olan programın temel büyüklükleri konusunda IMF ile bir sorun yaşanmayacağını söylüyor. Ancak Tayyip Erdoğan'ın ve bazı diğer AKP yetkililerinin BDDK ile ilgili çelişkili açıklamaları ve bazı diğer niyetleri, IMF ile ilişkilerde ciddi sorunlar yaşanabileceğini düşündürüyor.

Bana öyle geliyor ki, BDDK'nın ve diğer özerk kurulların, IMF'nin Türkiye'ye sağladığı desteğe temel oluşturan kurumsal reform çerçevesinin ayrılmaz parçaları olduğunu pek algılayabilmiş değil AKP yetkilileri. BDDK'nın yapısıyla diledikleri gibi oynayabileceklerini ve IMF'nin buna bir şey demeyeceğini düşünüyorlar herhalde. Oysa OECD'nin son Türkiye raporunda da açıkça belirtildiği gibi, BDDK Türkiye ekonomisini ve mali sistemi istenen noktaya getirmek için oluşturulmaya çalışılan yapının temel taşı. O taşı yerinden oynattığınızda bütün yapıyı sarsmanız kaçınılmaz.
BDDK konusunun yanı sıra AKP'nin cömert vergi indirimlerine yönelme, tarımsal destekleme sistemini yeniden düzenleme, duble yol ve konut seferberliğine girişme niyetlerinin IMF tarafından nasıl karşılanacağı da bence meraka değer konular. ABD'nin AKP iktidarına destek sağlama eğiliminde olduğu ortada, ABD'nin IMF üzerindeki etkisinin önemi de biliniyor. Ancak bunlar AKP'nin her istediğini IMF'ye kabul ettireceği anlamına gelmiyor.
IMF ile ilişkilerde bir sorun çıkarsa bunun piyasalarda yaratacağı kuşkular, geçen hafta yaşanan ve önümüzdeki günlerde de sürebilecek olan şölen havasına gölge düşürebilir. AKP'nin yakaladığı fırsatı iyi kullanmasını ve mayınlı tarlaları aşarak ülkeyi düzlüğe çıkarmasını ben de istiyorum ama bunun kolay olmadığını unutmamak gerekiyor.