Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Erken seçimin gündeme gelmesinde pay sahibi olanlardan Kemal Derviş’in bir tahmini şu ana kadar tuttu. Erken seçim kararının alınması sonrasında yaşanmakta olan siyasi manevralar ve Derviş’in bakanlık görevinden ayrılması, şu ana kadar mali piyasalarda ciddi bir çalkantıya neden olmadı. Yılın ilk yarısında reel ekonomide, sanayide ve ticarette gözlenen kısmi canlanma belirtilerinin üçüncü çeyrekteki seyri konusunda net bir şey söylemek şimdilik olanaksız olsa da gidişatta çok olumsuz bir kırılma hissedilmiyor. Seçimin gündeme getirdiği beklentiler bir "bekle gör" havasına soktu galiba çoğu kimseyi, bu sayede oldukça sakin ve olaysız günler yaşanıyor, siyaset sahnesindeki iniş çıkışlar bile çok fazla etkilemiyor bizim piyasaları.
Bu arada dış dünyada da Türkiye’ye yönelik sıra dışı bir tedirginlik yok gibi. IMF Başkanı Türkiye’nin başarısına övgüler yağdırmaya devam ediyor, piyasalar da siyasette olan biteni anlamaya çalışıyor. 3 Kasım sonrasında işbaşına gelecek hükümete şimdiden bazı nazik uyarılar yapılıyor, ekonomik programın aksamadan sürdürülmesinin şart olduğu hatırlatılıyor ama panik havası yaratmamaya da özen gösteriliyor.

Sükûnetin iki nedeni
Aslında Türkiye bugün nisan ayında olduğundan daha riskli bir noktada bence, seçim süreci ve sonrasıyla ilgili çok ciddi belirsizlikler ve riskler söz konusu. Siyasi manevraların ansızın bir hükümet krizi yaratması olasılığı hâlâ var. ABD’nin Irak operasyonundaki ısrarı, Avrupa Birliği ile ilişkilerde, Kıbrıs sorununda yaşanabilecek iniş çıkışlar da ciddi risk faktörleri. Buna karşın iç ve dış mali piyasalarda göreceli bir sükûnet yaşanmasının iki ana nedeni var galiba.
İçerde, öncelikle Hazine’yi finanse etmeye devam eden bankalar, bugünkü faizlerle bu operasyondan gayet iyi para kazanıyor, kâr yazıyorlar. Dolayısıyla bu durumu bozacak bir şey yapmamaya özen gösteriyorlar. Faizlerin uzun süre bu düzeyde seyretmesinin aslında iç borcun çevrilebilirliğini tehlikeye attığını onlar da biliyor ama şimdiki durumda bu kârlı operasyonun sürmesini tercih ediyorlar.
Uluslararası piyasaların Türkiye ile ilgili olarak panik yaşamamasının ise çok basit bir nedeni var: Türkiye’de paraları yok. Geçen hafta içinde görüştüğüm önde gelen bir Amerikan bankasının "emerging markets" yetkilisine, seçim öncesinde krize sürüklenen Brezilya örneğini hatırlattığımda şunu söyledi bana: "Brezilya’dan büyük bir kaçış oldu, çünkü Brezilya’da büyük para vardı, Türkiye’den ise kaçacak para zaten kaçtı, kaçacak para kalmadı."

Riskler somutlaştıkça
Seçimlere doğru gidilirken bu sükûnet ortamı ne kadar korunabilir, bilmiyorum ama seçim günü yaklaştıkça olası risklerin somutlaşması da beklenebilir. Bu riskler arasında ilk akla gelenler şunlar:
• Seçime giden süreçte seçim ekonomisi tavizi peşindeki siyasetçilerin, programı deldirmemeye çalışan bürokraside ve IMF’de tedirginlik yaratacak davranışlara girişmesi.
• İç borcun çevrilebilirliği tartışmasının yeniden alevlendirilmesi ve sorumsuz açıklamalar yapılması.
• Seçim sonrasında oluşacak hükümet formüllerinin giderek netleşmesi ve piyasaları tedirgin edecek olasılıkların güç kazanması.
• Dış gelişmelerden kaynaklanan risklerin somutlaşması
Bunların ötesinde yoksullaşan toplumun hızla krizden çıkma beklentisinin, iktidara getireceği hükümet tarafından karşılanamaması olasılığı da beni tedirgin ediyor. Bir pazar sabahında bunları düşünerek canlarını sıkmak istemeyenler tabii tam tersini de düşünebilir, Türkiye’nin ufkunu açacak "en iyi durum" senaryosunu hayal edebilirler.