Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Financial Timesin değerlendirmesinde, "Avrupa Birliği (AB) ile uyum çabalarının gündeme getireceği kamu yönetimi reformlarıyla IMFnin gerekli gördüğü yapısal reformların birbirini tamamlayarak Türkiyenin yıllardır bastırılan ekonomik potansiyelini açığa çıkarabileceği" de belirtiliyordu.Türkiye 1980lerin ortalarından itibaren hep "potansiyeli yüksek ülke" olarak anıldı. Bu pek de övünülecek bir ünvan değildi çünkü Türkiyenin sahip olduğu potansiyeli doğru dürüst kullanamadığını ifade ediyordu. Geçen çarşamba Financial Times gazetesinde yer alan "Türkiyenin önündeki büyük fırsat" başlıklı yorum şu cümleyle başlıyordu: "Türkiye geçmişteki krizlerin mirasından kurtulma yolunda küçük adımlarla da olsa, adım adım ilerliyor ve daha normal bir ekonomi haline geliyor." Gerçekten de ülkemizde yüksek enflasyonu kronik hale getiren ekonomik ve siyasal istikrarsızlık büyük bir güven bunalımı yaratıyor ve Türkiyenin potansiyelini kullanmasını önlüyordu. Siyasetçilerin gafleti yüzünden 1994 ve 2001de yaşanan kur şoklarıyla güven tamamen kaybolmuş ve TLden kaçış hızlanmıştı. Bu ortamda sermaye kaçısını bir noktada frenlemek ve ekonominin çarklarını çevirecek dış kaynağı sağlamak için IMFden destek istedik. Türk girişimcisinin, Türk firmalarının potansiyelini herkes görüyordu ama makroekonomik istikrar sağlanamadığı için bu potansiyel bir türlü tam olarak kullanılamıyordu. Bu koşullarda gündeme gelen davranış biçimi ve alışkanlıkların başlıcaları şunlardı: Kimse TL tutmak istemiyor, esnaf günlük hasılatını dövize çevirerek evine gidiyordu.Para sahipleri yüksek TL faizlerine karşın paralarının önemli bir bölümünü döviz tevdiat hesaplarında tutmayı ya da dövize çevirip yastık altında saklamayı tercih ediyordu.Sanayici yatırımı düşünemiyor, parasının bir bölümünü yurtdışında tutarken kriz dönemlerini de parasını işine değil yüksek faizli kamu kağıtlarına bağlayarak atlatmaya çalışıyordu.Bankalar da asıl işlevleriyle değil kamu kağıdı ticaretiyle meşgul oluyordu.Kısa vadeli sıcak para yüksek faizi değerlendirerek ülkeye girip çıkıyor, yabancı yatırım sermayesi ise Türkiyeye pek uğramıyordu.Bu ortamda kriz yazarlığı iyi prim yapıyor, krizleri öngörebilenlerin itibarı yükseliyordu. Şimdi, Financial Timesın da belirttiği gibi, yıllardan beri ilk kez bu kısır döngünün dışına çıkma şansını yakalamış görünüyor Türkiye. Ancak insanların farklı bir dönemin başladığına inanması ve benimsedikleri davranış biçimlerini değiştirmesi kolay olmuyor. Yılların alışkanlığı ve süregelen kuşkular, insanların eski davranışlarını sürdürmelerine yol açabiliyor. Toplam mevduatın yarı yakını hala dövizde, kısa vadeli para bağlama alışkanlığı sürüyor. Kriz yazarlığının hala geçerli olduğunu düşünüp felaket senaryoları yazanlar da var. Bunalımlı Türkiye Zamanında kriz yazarlığından nasibini almış biri olarak benim şimdi ne düşündüğümü soruyorsanız, Türkiyenin yeni bir döneme girmekte olduğuna, ancak bu yazıyı yazma gereğini duyacak kadar ikna olmuş durumdayım. Türkiyenin artık "potansiyelini kullanabilen ülke" haline geldiğine henüz emin değilim çünkü hala ciddi risklerle karşı karşıyayız. Financial Timesın da belirttiği gibi, bugünkü uygulama içinde TLnin değerlenmesi Türkiyenin rekabet gücünü sınırlıyor ve Türkiye dış açıklarını her an geri gidebilecek kısa vadeli sermaye girişleriyle finanse ediyor. Ayrıca bugüne kadar gerçekleştirdiği icraatla içerde ve dışarda puan toplayan AKP hükümetinin doğru yoldan çıkmayacağına da emin değilim henüz. Avrupa Birliği ile müzakere sürecinde siyasi istikrarın ciddi bir sınavdan geçeceğini düşünüyorum. Ancak yeni yıla, tüm bu kaygıların aşıldığını ve Türkiyenin gerçekten "potansiyelini kullanabilen ülke" haline geldiğini düşünerek girmek istiyorum. Hepinize mutlu yıllar efendim. oulagay@milliyet.com.tr Köşeyi döndük mü?