Osman Ulagay
Hazine Müsteşarlığı ile TC Merkez Bankası arasında imzalanan protokolun enflasyonu düşürme hedefine varabilmesi için Maliye Bakanlığı'nın da protokolla öngörülen işbirliğine tam olarak katılması zorunlu. Son dönemde gerçekleşen bütçe açığının öngörülenin altında tutulabildiği tek yıl olan 1994'de bu uygulamayı gerçekleştiren ekibin başında bulunan Maliye Bakanlığı eski müsteşarı Kemal Kabataş, bütçe harcamalarını denetleme yetkisinin Maliye Bakanlığı'nda bulunduğunu hatırlatarak Maliye'nin işbirliğinin protokolun başarısı için önkoşul olduğunu belirtiyor.
Maliye'nin önemi
Halen özel sektörde görev yapan Kabataş, Hazine ile Merkez Bankası arasında imzalanan enflasyonla mücadelede işbirliği protokolunun "olumlu bir adım" olarak niteliyor, ancak kamuda mali disiplinin sağlanması için Maliye Bakanlığı'nın da bu işbirliğine katılmasının zorunlu olduğunu vurguluyor. Hazine Müsteşarı Mahfi Eğilmez ile Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel'in ve her iki kurumdaki bürokratların bu protokolu başarıya ulaştıracak niteliklere sahip olduğuna inanan Kabataş, Maliye Bakanı Zekeriya Temizel ile Maliye bürokrasisine de çok güveniyor, bu ekibin bütünlük içinde çalışması halinde kamu kesiminde özlenen disiplinin sağlanabileceğini söylüyor.
Kabataş'ın üzerinde durduğu nokta gerçekten önemli çünkü onun da vurguladığı gibi bütçe disiplininin sağlanmasında, kamu harcamalarının denetime alınmasında anahtar Maliye Bakanlığı'nın elinde. Hazine ise harcama kararı aşamasında yetkisi olmayan, yalnızca ödeme yetkisi olan bir merci. Dolayısıyla kamu ve bütçe disiplininin mutlaka Maliye Bakanlığı'nda başlaması gerektiği ortaya çıkıyor. Maliye ile Hazine ve Merkez Bankası'nın uyumlu çalışması halinde kamu kesimi disiplininin sağlanması ve enflasyonun frenlenmesi yolunda güçlü bir kurumsal işbirliği oluşmuş olacak.
Politik kararlılık
Ancak bu kurumsal işbirliği de tek başına yeterli değil. Kamu kesiminde disiplinin sağlanması ve enflasyonun frenlenebilmesi için siyasi iradenin kararlı desteği şart. Kamu disiplinini sağlamaya kararlı bir hükümetin bu disiplini bozacak taleplere ve popülist eğilimlere direnebilmesi gerekiyor. Güneş Taner'in daha önceki bakanlık döneminde Hazine Genel Müdürü olarak görev yapan Kemal Kabataş, Taner'in o dönemde kendisine ve bürokrasiye müdahale etmeme konusunda örnek sayılabilecek bir davranış gösterdiğini, bunun da bugün için kendisine umut verdiğini söylüyor.
Kemal Kabataş, 1997 yılı için kamu disiplininden söz ederken gerçekçi olmak gerektiğini, bu noktadan sonra 1997 bütçe açığını 2.5 katrilyonun altına indirmenin pek mümkün görünmediğini belirtiyor. Refah - Yol'un "denk bütçesi"nin açıklandığı günlerde yapmış olduğu 2.5 katrilyonluk açık tahmininin halen geçerli olduğunu söyleyen Kabataş, personel harcamalarıyla sosyal güvenlik kuruluşlarının yüklerinin ve faizlerin 1997 bütçe harcamalarında esneklik olanaklarını ortadan kaldırdığını ifade ediyor, "başarı" ölçütünün buna göre belirlenmesi gerektiğini vurguluyor.
Geçen gün iki büyük gazetemiz aynı manşetle çıktı: "Cesur kız". Her iki gazetenin manşete çıkardığı Chantal Zakari adlı genç kız, "İmam Hatipler kapatılmasın" yürüyüşüne katılan kalabalığın geçtiği yolun kenarında durup çerçeveli bir Atatürk fotoğrafını onlara karşı tuttuğu için "cesur kız" ünvanına layik görülmüş ve manşetlere çıkarılmıştı.
İzmirli bir Levanten ailenin Amerika'da yaşayan kızı olduğu anlaşılan Chantal Zakari'nin bu davranışının gerçekten cesaret gerektiren bir gösteri olduğu her halde doğru. Bu arada, "acaba bu genç kız Türkiye'nin ortamına biraz yabancı kaldığı için mi böyle davranabildi?", sorusu da akla geliyor.
Pekiyi ama bu genç kızın bu davranışını manşete çıkaranların davranışını nasıl açıklayacağız? Bu cesur kızın örnek alınması ve "İmam Hatipler kapatılmasın" diye yürüyüş yapan ürkücütü kalabalıkların karşısına Atatürk portreleriyle çıkılması mı öneriliyor bu manşetlerle? Laik düzenin, Atatürk Cumhuriyeti'nin korunmasını isteyenlerin kendi sembolleriyle bu kalabalıkların karşısına çıkması halinde bundan olumlu bir sonuç mu çıkacağı sanılıyor?
Bir an için tepkilerimizin, duygularımızın tutsağı olmadan durup düşünelim. Bugün bu tür kalabalıkların sokağa dökülmesinin nedeni Atatürk portresi taşıyanların ya da Atatürk rozeti takanların az olması mı? Yıllar yılı atılan Atatürkçülük ve laiklik nutukları yetersiz kaldığı için mi laik düzeni sorgulayanların, "Şeriat isteriz", diye sokağa dökülenlerin sayısı arttı, Refah Partisi seçimlerden birinci parti olarak çıktı? Laik düzenin savunucuları eğitime yatırımın önemini daha önce kavrasalardı İmam Hatipler bu noktaya gelebilir miydi?
Aklımızı duygularımızın önüne geçirebilseydik bugün bu noktada olmazdık her halde.
İngiltere Başbakanı Tony Blair, çeşitli dallarda gelecek için umut veren yetenekleri başbakanlık konutunda ağırlıyor. Düzenlenen resepsiyonlara katılanlar arasında modacılar, ürün tasarımcıları, mimarlar, grafikerler, film yapımcıları, Rock'çular ve sporcular da var. Tony Blair her biri kendi alanında yaratıcılık örnekleri veren bu insanları bir araya getirime gerekçesini şöyle açıklıyor:
"Halen, enformatik devriminin yanısıra yaratıcılığın belirleyici olduğu bir devrimin ortasındayız. Yaratıcılık devriminde öne çıkan insanlar sayesinde İngiltere bir kez daha lider ülke olabilir. İngiltere'nin ekonomik gücüne de büyük katkıda bulunan bu insanların hakları olan ilgiyi görmelerinin zamanı gelmiştir. Geleceğin zenginliğini yaratacak girişimciler bu insanlar arasından çıkacaktır."
İngiltere'de tasarım sektörünün 300,000 kişiye istihdam yarattığı ve yılda 20 milyar dolarlık ciro yaptığı tahmin ediliyor. Rock müziği sektörünün cirosu milyarlarca dolarla ifade ediliyor. İngiliz mimarlarının, filmcilerinin başarıları ülke sınırlarını çok aşıyor.
Güler ve Tosun
Türkiye'de bir yandan aydın düşmanlığı körüklenirken, diğer yandan yaratıcı insanın öneminin kavrandığını gösteren girişimler de var. Temeli hafta içinde atılan Sabancı Üniversitesi bu girişimlerin en önemlilerinden biri. Kurulacak üniversitenin yaratıcı insan yetiştirecek bir kurum olması için büyük çaba gösteren Güler Sabancı ve kurucu rektör Tosun Terzioğlu bu konuda iddialılar. Başında bulunduğu TÜBİTAK'ı kendi ayakları üzerinde duracak bir yapıya kavuşturma yolunda önemli adımlar atan Terzioğlu, Sabancı Üniversitesi'nin yalnızca Türkiye'de değil dünyada model olacak bir bilim kurumu olacağını söylüyor.
Bu arada eğitim için başlatılan kaynak seferberliği, geç de olsa "jetonun düşmekte olduğunu" gösteriyor. Tosun Terzioğlu'nun dünkü Liberal Bakış gazetesinde yayınlanan röportajda söylediği, gibi eğitime, yaratıcı insana yatırımın Türkiye için GAP'tan da önemli olduğunun nihayet kavranması gelecek için önemli bir umut ışığı. Burada önemli olan da öncelikle "kesintili - kesintisiz" kavgası değil, eğitimin amacı ve niteliği.
Yazara EmailO.Ulagay@milliyet.com.tr