Şimdi RP'yi hükümet dışı bırakarak ülkeyi ve rejimi kurtarmaya soyunanlar asıl sorunun "Refah efsanesi"ni yıkmak olduğunu gözardı ediyorlar.
İnandırıcı bir program ve vizyon ortaya koymadan RP'siz hükümet kurmayan kalkanlar sonuçta "Refah efsanesi" sürmesine yardımcı olabilirler.
Yıllardır bu ülkenin yönetiminde söz sahibi olup da toplumun beklentilerini karşılayamayan merkez sağ ve sol partiler şimdi bir kez daha politika yapmanın kolayını buldular; Refah Partisi'ni "rejim düşmanı" ilan edip ülkeyi ve rejimi kurtaracaklar. Doğru Yol Partisi(DYP) şu anda Refah Partisi(RP) ile koalisyonda olduğu için bu modanın dışında kalmış görünüyor ama ucuz politikacılığın kraliçesi DYP liderinin, iktidar ortağı olmadan RP için söyledikleri henüz taze belleklerde. Koalisyon bir bozulsun o da bu koroya katılacak hiç sıkılmadan.
Çok merak ediyorum, Refah'ı eleştirirken aslan - kaplan kesilen liderlerimiz hiç olmazsa kendi kendilerine bir vicdan muhasebesi yapıp, "yahu biz ne halt ettik de ülkeyi yüzde 21 oy almış olan Refah'a teslim ettik?", diye düşündüler mi? Merkez sağ ve sol partilerin liderleri ve yöneticileri her şeyden önce çok ciddi bir özeleştiri yapmanın gereğini kavrayıp şu soruları kendilerine sordular mı?
* Bizim oy oranımız düşerken RP'nin oy oranı neden yükseldi?
* RP mahalle mahalle örgütlenirken biz ne yaptık?
* RP kendine göre kısa ve uzun vadeli büyük hedefler koyup bu hedeflere doğru yürürken biz topluma umut aşılayacak hangi büyük hedefi koyduk?
* RP kendine göre orijinal çözümler ortaya koyarak, iddialı sloganlar ortaya atarak ilgi çekerken biz hangi konuda hangi ilgi çekici çözümü önerdik?
* RP kendine göre bir "manevi değerler" çerçevesi çizip bu alanda üstünlük kurmaya çalışırken biz ne yaptık? Hangi manevi değerleri savunduk? Kendi içimizdeki çürük elmaları, çete artıklarını tasfiye edebildik mi?
* RP temsil ettiği cephe içindeki görüş farklarını geri plana itip hedefine doğru yürürken biz neden yürüyebilir koalisyonlar kuramadık?
Merkez sağdaki ve soldaki partilerin sayın liderlerinin bugüne dek sergiledikleri davranışlar böyle bir özeleştiriyi göze alamadıklarını ve bütün çabalarını artık klasikleşmiş ayak oyunlarıyla parti lideri olarak kalmaya harcadıklarını gösteriyor.
Ne yazık ki sorunu Refah'ın hükümetten uzaklaştırılması olarak görenler bu başarısız liderlerden ibaret değil. Kamuoyu oluşturmada etkili kesimde de bu eğilim hayli yaygın. Sanki bu başarısız liderlerden bir - ikisi biri araya gelip RP'siz bir hükümet kursalar Türkiye bir anda rahatlayacak, geleceğe daha umutla bakabilecek. Soruna böyle yaklaşılınca laikliği ve demokrasiyi tehdit edebilecek asıl tehlikenin RP'nin şu anda hükümet olması ortağı olması değil "Refah efsanesi"nin sürmesi olduğu gözden kaçıyor.
Bugünkü durum biraz daha derinlemesine ve sabırla analiz edilse, Türk demokrasisisin RP'nin sergilediği saçmalıklarla yıkılmayacak kadar olgunlaştığı, Türk subayının borsa yatırımcısından daha uzun vadeli düşünerek davranacağı varsayılsa, belki RP'nin iktidar ortaklığının "Refah efsanesi"ni yıkacak potansiyeli içinde taşıdığı ortaya çıkacak. Refah'a kendi efsanesini yıkması için biraz daha zaman tanımanın gerekli olduğu görülebilecek.
RP'nin iktidar ortağı olarak sergilediği tutum ve giderek karşılaşacağı ikilemler "Refah efsanesi"nin darbeler almasına ciddi katkılarda bulunacak gibi görünüyor ama bu efsanenin yıkılması için her şeyi RP'den beklemek de yanlış tabii. Şimdi doğru dürüst bir alternatif vizyon ortaya koymadan RP'yi hükümet dışı bırakmaya soyunan merkez partilerin bir an önce silkinerek kendi vizyonlarını oluşturmaları ve yıpranmış bir RP'nin karşısına inandırıcı bir seçenekle çıkmaları "Refah efsanesi"nin yıkılmasını kolaylaştırabilir.
Bunun tersi olur ve RP şimdi hükümet dışı bırakılırsa "Refah efsanesi" nin güçlenerek sürmesi için ideal ortam oluşabilir diye düşünüyorum.
Başbakan Erbakan'ın Türkiye'deki finans piyasalarının gözünde itibar kazanması pek zor olmadı. Çok kısa vadeli avantajlarını düşünen piyasa ajanları(öncelikle bazı bankalar), daha önce öcü gibi gördükleri Erbakan'ın nabza göre şerbet veren tavrıyla karşılaşınca yelkenleri suya indirdiler. Parasal genişlemenin de etkisiyle mali piyasalarda olumlu bir hava esmeye başladı. Devlet Bakanı Fehim Adak'ın IMF ve Dünya Bankası ile yaptığı temaslarda yapıcı bir tavır sergilemesi de olumlu havaya katkıda bulundu.
Erbakan'ın Türkiye içinde bu havayı yaratmayı başarması, ünlü rating kuruluşlarını ve uluslararası piyasaları etkilemeye yetmedi, kredi notumuz düştü. Hükümet çevrelerine göre bunun başlıca nedeni her zamanki gibi Türk düşmanlığı idi. Asıl neden ise birçok bakımdan çok çelişkili görünüm veren ve gerçekleşmesi olanaksız hedefler peşinde koşan Erbakan hükümetine güven duyulmamasıydı.
Türkiye'de son bir ay içinde yaşananlar ve ekonomideki gidişatı olumlu göstermek için sergilenmeye başlanan hokkabazlıklar, bu yönetime güven duymayan yabancıların pek de haksız olmadığını düşündürüyor.
Hiç gereği yokken ocak ayındaki bütçe açığını fazla gibi göstermek için yapılan hokkabazlığa içerdeki tepkiler sürüyor. Türkiye'yi çok yakından izleyen IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşların tepkisi de her halde farklı olmayacak. Bu gibi basit oyunlarla adam kandırmaya çalışanlarla ciddi bir program üzerinde konuşup anlaşmanın zorluğu tartışılacak.
Sayın Erbakan'ın bütçedeki hayali fazlayı açıkladığı gün basına dağıttığı ve bizim de geçen perşembe burada yer verdiğimiz hazine faizlerinin seyrini gösteren grafik de ne yazık ki gerçeği yansıtmıyormuş. Bugün aynı grafiği ANAP Milletvekili Rüşdü Saracoğlu'nun basına dağıttığı grafikle yanyana tekrar yayınlıyoruz. Görüldüğü gibi Sayın Erbakan'ın iddia ettiği gibi RP - DYP hükümetinin kurulmasından sonra dik eğimli düz bir çizgi halinde bir faiz düşüşü söz konusu değil.
Şimdi gelin de güvenin bunlara, "denk bütçe" ve "istikrar" rüyaları görün kolaysa.
İsviçre ekonomisinde son 6 yıldır süren durgunluk ülkede huzursuzluk yaratıyor
İnanması güç ama gerçek: Hayallerimizin diyarı İsviçre sıkıntıda! Ülkede 6 yıldır süren ekonomik durgunluk banka sektörünün kriz yaşamasına, gayrımenkul sektörünün çökmesine, işsizliğin %1'den %5.7'ye çıkmasına ve yoksulluğun artmasına yol açtı. Yeni sonuçlanan bir araştırmaya göre her 10 İsviçreliden biri yoksulluk sınırının altında yaşıyor.
İsviçre kişi başına düşen gayrısafi milli hasıla verilerine göre hala Avrupa'nın en zengini sayılabilir, Avrupa'nın en temiz sokaklarına sahip olabilir, mavi yakalı işçiler hala yılda bir İspanya'daki yazlık evlerine gidebilir, ama ülkenin ekonomisi küçülmekte.
GSMH artışının önümüzdeki iki yılda artıya geçeceği ancak yine de bunun sanayileşmiş ülkeler arasında en düşük büyüme hızı olacağı tahmin ediliyor. İşsizlik de artmaya devam edecek. İsviçre'nin buna karşı aldığı tedbirlerden biri, orduyu olası bir sosyal patlama durumunda yapılacaklar konusunda eğitmek.
Ekonomik durgunluğun nedenleri arasında küreselleşmenin etkileri, İsviçre frangının güçlenmesi ve İsviçre Merkez Bankası'nın tutumu sayılıyor. Merkez Bankası 1989'da faizleri yukarı çekince frank fırladı. Avrupa Para Birliği'ne geçilince Alman markının zayıflayacağından korkan yatırımcılar da franka yüklenince İsviçre para birimi tavana vurdu. Bu da GSMH'sının yüzde 40'ını ihracattan elde eden ülkenin sattığı malların dünya pazarlarındaki rekabet gücünü kırarak ihracata ciddi bir darbe vurdu. Önümüzdeki yıllarda ekonominin tekrar toparlanması için İsviçre frangının değer kaybetmesi zorunlu görünüyor.
İsviçre ekonomisinde son 6 yıldır süren durgunluk ülkede huzursuzluk yaratıyor
İnanması güç ama gerçek: Hayallerimizin diyarı İsviçre sıkıntıda! Ülkede 6 yıldır süren ekonomik durgunluk banka sektörünün kriz yaşamasına, gayrımenkul sektörünün çökmesine, işsizliğin %1'den %5.7'ye çıkmasına ve yoksulluğun artmasına yol açtı. Yeni sonuçlanan bir araştırmaya göre her 10 İsviçreliden biri yoksulluk sınırının altında yaşıyor.
İsviçre kişi başına düşen gayrısafi milli hasıla verilerine göre hala Avrupa'nın en zengini sayılabilir, Avrupa'nın en temiz sokaklarına sahip olabilir, mavi yakalı işçiler hala yılda bir İspanya'daki yazlık evlerine gidebilir, ama ülkenin ekonomisi küçülmekte.
GSMH artışının önümüzdeki iki yılda artıya geçeceği ancak yine de bunun sanayileşmiş ülkeler arasında en düşük büyüme hızı olacağı tahmin ediliyor. İşsizlik de artmaya devam edecek. İsviçre'nin buna karşı aldığı tedbirlerden biri, orduyu olası bir sosyal patlama durumunda yapılacaklar konusunda eğitmek.
Ekonomik durgunluğun nedenleri arasında küreselleşmenin etkileri, İsviçre frangının güçlenmesi ve İsviçre Merkez Bankası'nın tutumu sayılıyor. Merkez Bankası 1989'da faizleri yukarı çekince frank fırladı. Avrupa Para Birliği'ne geçilince Alman markının zayıflayacağından korkan yatırımcılar da franka yüklenince İsviçre para birimi tavana vurdu. Bu da GSMH'sının yüzde 40'ını ihracattan elde eden ülkenin sattığı malların dünya pazarlarındaki rekabet gücünü kırarak ihracata ciddi bir darbe vurdu. Önümüzdeki yıllarda ekonominin tekrar toparlanması için İsviçre frangının değer kaybetmesi zorunlu görünüyor.
Refah Partisi(RP) toplumun en azından bir kesimini etkileyen bir "Refah efsanesi" yaratarak ve rakip partilerin aczinden yararlanarak iktidarın büyük ortağı haline geldi. RP'nin iktidara geldikten sonra sergilediği bazı tutum ve davranışlar "Refah efsanesi"ne yeni boyutlar kazandırdı. RP'nin cesaretle attığı bazı adımlar ve sloganlar, kimi çevrelerde denk bütçe, sağlam para, bağımsız dış politika umutları yarattı. Yüksek maaş zamları ve RP liderinin "biz almaya değil vermeye geldik" vurgulaması, RP'nin kaybedenlerden yana olduğu izlenimini güçlendirdi. Bu arada RP'nin merkez sağın lider partisi haline geleceğini düşünenler bile oldu.
Ama bu iyimserlik uzun sürmedi ve "Refah efsanesi" ciddi yaralar almaya başladı. Erbakan ve bakanları gaf üstüne gaf yapmaya başladı.
* RP, Şevket Kazan gibi bakanların katkısıyla, hoşgörülü ve toplumu kucaklayıcı parti görünümünden saldırgan ve kendi yandaşları dışında herkese düşman parti görünümüne doğru kaydı.
* RP'li yetkililerin bazı beyanları ve RP'nin üniformalı korumaları RP'nin zorla düzen ve rejim değişikliği hevesinde olduğu izlenimini yarattı.
* İktidar ortağı Çiller'i aklama çabası RP'nin diğer partilerden farklı bir moral çizgide olduğu inancını yıktı.
* Aptullah Gül'ün ABD'deki açıklamaları RP'nin seçmene farklı konuşup bildiği gibi icraat yapan ikiyüzlü bir parti olduğunu kanıtladı.
* Ekonomide başarı gibi gösterilen gelişmelerin kalıcı olamayacağı ortaya çıkmaya başladı.
"Refah efsanesi" için asıl sınav ise bundan sonra gündeme gelecek. İç politikadaki nazik dengelerin yarısıra IMF ile yapılacak görüşmeler, kamu toplu sözleşmeleri, dış politikadaki sorunlar RP'yi çok zorlayacak, almadan vermenin olanaksızlığı RP'nin iddialı sloganlarının ciddi biçimde sınanmasına yol açacak.
Özay Şendir
Gerçek savaş mı yoksa danışıklı savaş mı?
23 Haziran 2025
Tunca Bengin
Nobel Barış Ödülü adayı ‘savaş’ dedi
23 Haziran 2025
Cem Kılıç
Yabancı parayla ücret olur mu?
23 Haziran 2025
Didem Özel Tümer
İran’da zorla rejim değişikliği mümkün mü?
23 Haziran 2025
Abdullah Karakuş
Bundan sonra neler olacak?
23 Haziran 2025