Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Dünya gözü TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ da Ankara'daki Yüksek İstişare Konseyi toplantısını açarken yaptığı konuşmada, "Son açıklanan enflasyon ve büyüme rakamları ekonomimizin rehavete hiç tahammülü olmadığını bir kez daha net biçimde gösterdi", demiş.Özel sektörün önde gelen sözcüleri bu "rehavet" temasını vurgulamaya kararlı görünüyor.Son haftalarda farklı toplantılarda, Nazım Ekren, Mehmet Şimşek ve Zafer Çağlayan'ı da dinleme fırsatını buldum. Ekonomi yönetiminin önde gelen isimleri, hükümetin rehavete kapıldığını kesinlikle kabul etmiyor. Onlar olumsuz gelişmeleri başka faktörlere bağlayarak sıkıntıların geçici olduğunu belirtiyor. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, TOBB bünyesinde oluşturulan TEPAV'ın Dünya Bankası ile birlikte hazırladığı "Türkiye Yatırım Ortamı Değerlendirmesi" raporunun açıklandığı toplantıya video - konferansla bağlandı ve yaptığı konuşmada hükümeti eleştirdi. Ekonominin büyüme hızındaki düşüşe değinen TOBB Başkanı, "Bizce bunun temel nedeni, reform sürecinin devamında içine girdiğimiz rehavet ve atalettir", dedi. Türkiye 2007'nin ilk yedi ayında hayli çalkantılı bir seçim süreci yaşadı. Ağustostan itibaren de uluslararası piyasalardaki büyük sarsıntı gündeme geldi. Yani sorun geçici bir "rehavet ve atalet"ten ibaret olsaydı buna bahane bulma olanağı vardı. Ancak bana öyle geliyor ki sorun bundan ibaret değil. Olumlu dış konjonktürden de yararlanarak Türkiye ekonomisini hızlı büyüme rotasına oturtmayı başaran Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) yönetiminin yolun bundan sonrasında ciddi biçimde zorlanacağı izlenimi var bende. Yolun bundan sonrasında ilerlemek için farklı bir zihinsel birikime ve toplumsal dönüşüm anlayışına gerek var. AKP'nin 2. iktidar döneminin başında sergilediği görünüm bu gerekleri yerine getirmesinin hiç de kolay olmayacağını düşündürüyor. Uluslararası finans piyasalarında ağustos ayından bu yana yaşanmakta olanların en ürkütücü korku filmlerinden fazla bir farkı yok. Zaten yaşanmakta olan büyük kargaşayı açıklamaya çalışan yorumcular da artık korku filmlerinin deyimlerini kullanmaya başladılar. Cinayetlerden hastalıklara, savaş terimlerinden doğal afet benzetmelerine kadar uzanan bir yelpaze içinde farklı deyimler kullanılarak yaşanmakta olan olayın ne kadar sıra dışı olduğu anlatılmaya çalışılıyor. Finans piyasasında korku filmi Yaşanmakta olan olayın çok boyutlu analizine daha sonraki yazılarda gireceğiz ama şu anda yaşanmakta olan panik havası kendi başına çok önemli ve çok şey ifade ediyor aslında. Öyle kimilerinin sandığı gibi geçici bir dalga falan değil yaşanmakta olan, küresel finans sistemini ve bu sistemin büyük oyuncularını temelden sarsan bir büyük olay söz konusu. Panik havası Hemen belirtelim ki bu yazıda aktaracağım görüşler ve ifadeler benim kendi değerlendirmelerim değil, konuyla ilgili uluslararası uzmanların ve yorumcuların değerlendirmeleri.Geçen haftanın en çarpıcı olayı ABD ve AB merkez bankalarıyla İngiltere, İsviçre ve Kanada merkez bankalarının ortaklaşa eyleme geçerek para varanlarını açarak sisteme likidite pompalamaya karar vermelerini açıklaması oldu. Financial Times gazetesinin kıdemli yorumcusu Martin Wolf'a göre, merkez bankaları likidite sıkıntısı içindeki piyasalara helikopterle para yağdırmak için koordineli davranmaya karar vermişti. İhtiyaç sürdükçe yeni helikopter filoları devreye girecekti. (FT, 12 Aralık 2007)Ancak dünyanın para merkezlerinin merkez bankaları tarafından açıklanan bu ortak hareket planı bile finans kurumlarının yaşamakta olduğu büyük korkuyu giderememişti. Daily Telegraph gazetesinin ekonomi yorumcusu Ambrose Evans-Pritchard'ın aktardığına göre, önemli bir fon yöneticisi durumu şöyle değerlendiriyordu: "ABD ve AB merkez bankaları daha önce de para pompaladı piyasaya ama bankalar ellerine geçen parayı çevirmiyor, stokluyor çünkü henüz ortaya çıkmamış olan cesetlerin nerede gömülü olduğunu kimse bilmiyor." (DT, 13 Aralık 2007)İsviçre'nin önde gelen bankalarından UBS'nin piyasa stratejisti William O'Donnell "Merkez bankalarının bu çabası bizi bu noktaya getiren kanseri tedavi edemez", diyor. (FT, 14 Aralık 2007) The Economist dergisi ise son sayısında Citibank ve UBS gibi ağır yara alan bankaların bir süre "yoğun bakım"da kalacağını belirtiyor. Sıkı bir piyasa savunucusu olan Martin Wolf, yaşanmakta olan olayın önceki krizlerden farklı boyutta olduğunu vurgulayarak "Anglo - Sakson finans kapitalizmi modelinin çok ağır bir darbe yediğini" belirtiyor ve bu modelin geleceğinin tartışma gündemine geldiğini ifade ediyor. (FT,12 Aralık 2007). İktisat tarihçisi Niall Ferguson ise "Piyasalarda aşırı soğuk bir kış mı yoksa bir buzul çağı mı yaşanmakta olduğunu önümüzdeki aylar belirleyecek, kimlerin dinozor olduğu da bu süreçte ortaya çıkacak", diyor. (FT, 14 Aralık 2007).Bu korku filmi devam edecek, kendinizi yeni şoklara hazırlayın. Model çöküyor mu? İkinci nesil reform zorlayacak Türkiye'de bin bir güçlükle sağlanan makroekonomik istikrarı sürdürmenin kolay olmayacağı her geçen gün daha iyi anlaşılırken bunu başarmanın hızlı büyümeyi sürdürmeye yetmeyeceği de ortada. Türkiye'nin artık hiç zaman yitirmeden "ikinci nesil reformlar"ı gerçekleştirerek hızlı ekonomik büyümenin önündeki engelleri aşması gerekiyor.Sonuçları hafta içinde açıklanan Dünya Bankası-TEPAV araştırması bu engelleri ortaya koyarak "ikinci nesil reformların" gündemini belirliyor. Türkiye'nin AB ülkeleriyle arasındaki gelir uçurumunu kapatmasını engelleyen en önemli etken işgücü verimliliğinin çok düşük olması. İkinci sırada ise Türkiye'de işgücüne ve istihdama katılma oranının çok düşük olması yer alıyor. Özellikle kadınların istihdama katılmasında AB ve OECD ortalamalarının ve tüm AB ülkelerinin çok gerisindeyiz. Bundan da anlaşılacağı gibi "ikinci nesil reformlar" toplumsal dönüşümü de gerektiren bir niteliğe sahip. oulagay@milliyet.com.tr