Ancak ne bu faktörlerin etkisi, ne de ekonomideki büyümenin toplumun geniş kesiminin beklentilerini yeterince karşılayamamış olması, 2001 sonrasında elde edilen başarıyı yadsımaya yöneltmemeli bizi. Krizi aşmak için doğru yola değil de yanlış yola sapsaydık bugün çok daha kötü bir noktada olabilirdik. Türkiye ekonomisi 2001 krizini izleyen üç yılda kayda değer bir büyüme kaydetti, milli gelirimiz ABD doları bazında, üç yılda ikiye katlandı. Bu çarpıcı sonucun ortaya çıkmasında (1) Kötü bir dönemin sonunda yaşanan 2001 krizinin Türkiyenin GSYİHsını çok düşürmüş olmasının ve (2) ABD doları değer kaybederken 2001 krizinde yaşanan kur depremi sonrasında TLnin değer kazanmaya başlamasının da payı var kuşkusuz. Türkiye son üç yılda (1) Krizden çıkış için doğru yolu seçtiği, (2) 2002 genel seçimiyle siyasi istikrara kavuştuğu, (3) Avrupa Birliği (AB) ile bütünleşme yolunda önemli adımlar atabildiği, (4) İçerde ve dışarda Türkiyeye güveni artırarak ülkeye dış kaynak girişini hızlandırabildiği ve (5) Türk özel sektörünün yatırım iştahını kamçılayabildiği için göreceli bir başarı elde etti ekonomide.Şimdi gelinen noktada önemli olan, bu başarıyı devam ettirerek ekonomideki gelişmenin tabana daha fazla yansımasını sağlamak. Bu kolay bir iş değil ve bu noktaya gelinmesinde önemli pay sahibi olan Adalet ve Kalkınma Partisinin (AKP), yolun bundan sonrası için gerekli vizyona ve iradeye sahip olduğuna da emin değilim ama bu ayrı bir tartışmanın konusu. Ben bu yazıda Türkiyenin son üç yılda yaşadıklarının tersini yaşaması halinde neler olabileceğini tartışmak istiyorum. 2005 yılında yolunu şaşırmış görünen AKPnin sergilediği dağınık manzara ve bu dağınıklıktan yararlanmak isteyenlerin gizli bir umutla izlediği son gelişmeler pek iç açıcı değil. Türkiye için yeni bir Kusursuz Fırtına senaryosu yazmak isteyenler, birbirini tetikleyecek şu gelişmelere umut bağlayabilirler: Tırmanan toplumsal olaylar karşısında acze düşen hükümetin kontrolü elden kaçırdığı izleniminin doğması. AKPde yaşanan düş kırıklığının daha ciddi çözülmelere yol açması ve siyasi istikrar tablosunun bozulması. AKPnin bu ortamda AB yolunda yeni adımlar atma cesaretini kaybetmesi ve (tabii Avrupanın da katkısıyla) AB sürecinin aksaması. IMF ile ilişkilerde yeni sorunlar yaşanması. Bu ortamda hükümete duyulan güvenin tamamen kaybolması ve Türkiyenin AB yolunda ilerleyeceği varsayımıyla yazılan Uyum Senaryosunun ("Convengence Play") çökmesi. ABD ile ilişkilerde yeni sorunlar yaşanması ve bunun da Türkiyedeki milliyetçi dalgayla körüklenmesi. Bu ortamda Türkiyeden sermaye kaçışının başlaması. Değerlenmiş olan Türk parasının hızla değer kaybetmeye başlaması ve bunun sermaye kaçışını daha da hızlandırması. Sermaye kaçışını önlemek için alınacak yasaklayıcı önlemlerin de bu sürece katkıda bulunması. Ekonominin yeniden küçülme sürecine girmesi ve bunun toplumsal tepkileri daha da tırmandırması. Kusursuz Fırtına için Bu noktada şu sorular takılıyor aklıma: Farklı tepkilerden beslenen milliyetçi dalgayı kullanarak, yolunu şaşırmış görünen AKP hükümetini iyice yıpratmak ve Türkiyeyi AB çapasından kurtarıp farklı yöne götürmek isteyenlerin hedefi bu Kusursuz Fırtına senaryosunun gerçekleşmesini sağlamak mı? Vatanı - milleti kurtarmak iddiasındaki bu kişiler, bu gidişle böyle bir senaryonun gündeme gelebileceğinin farkındalar mı? Türkiyede statükoyu korumak isteyenler bunu da göze aldılar mı?Bu soruların cevabı net değil kafamda ama sanılandan daha yıkıcı olabilecek bir fırtınanın içine sürüklenebileceğimiz kaygısını taşıyorum. oulagay@milliyet.com.tr Hedeflenen bu mu?
Özay Şendir
Hamaset ile siyaset arasına sıkışmak...
20 Haziran 2025
Cem Kılıç
Yıllık izin hakkında her şey
20 Haziran 2025
Abbas Güçlü
İşsizlik mi iş bilmezlik mi (5)
20 Haziran 2025
Zafer Şahin
İsrail’in sessiz Kıbrıs işgali ve Ekim seçimi..
20 Haziran 2025
Abdullah Karakuş
Savaş ne zaman bitecek?
20 Haziran 2025