Emmottun toplantıda yaptığı konuşmada çizdiği küresel panorama, Bush yönetiminin dünyaya kabul ettirmek istediği şablonun tekrarı gibiydi biraz. Bu nedenle de fazla ufuk açıcı değildi bence.The Economist dergisi 2 Kasımdaki ABD başkanlık seçimi öncesinde yayınlanan sayısında George W. Bushu "incompetent" yani "ehliyetsiz" diye niteleyerek John Kerryyi desteklediğini ilan etmiş olduğu için derginin başındaki kişinin Bushun çizgisine daha eleştirel yaklaşabileceğini, daha gerçekçi ve ufuk açıcı bir tablo çizebileceğini ummuştum herhalde.Bill Emmottu dinlerken şunu da düşündüm: Seçimi kazanmış ve dört yıl daha Beyaz Sarayda oturma ayrıcalığını kazanmış bir George W. Busha "ehliyetsiz" demek ve onun çizgisini eleştirmek, seçim öncesine göre daha mı zordu acaba? Sekiz mühendisin 30 metrekarelik bir han odasında 3 bin dolar sermaye ile kurduğu Logo firmasının 20. yılı nedeniyle Türkiyeye gelen The Economist dergisinin Genel Yayın Yönetmeni Bill Emmottla önceki gün öğlen yemeğinde tanıştık. Daha sonra "Genişleyen Avrupada Türkiyenin Rolü"nün tartışıldığı toplantıda yaptığı konuşmayı dinledim. Yıllardır bağımlısı olduğum The Economistin başındaki adamı tam umduğum gibi mi buldum, bilmiyorum. Bill Emmottun, bazı ekonomi yazarlarıyla bir araya geldiği öğlen yemeğinde bize yönelttiği sorular içinde iki tanesi önemliydi bence. Bunlardan birincisi "Türkiye ekonomisindeki mucizenin devam edip etmeyeceği" sorusuydu. İkincisi ise "AKP iktidarının ve Başbakan Erdoğanın ABDye yaklaşımında ciddi ve kalıcı bir değişiklik, olumsuz bir tavır gündeme gelebilir mi?", sorusuydu. Biz kendi görüşlerimizi aktardıktan sonra özellikle ilk sorusuyla ilgili olarak onun fikrini sorduk. Bill Emmott, Türkiye ekonomisinde yakalanan olumlu gidişatın sürdürülmesi için mali disiplini korumanın önemini ısrarla vurguladı ve Avrupa Birliği (AB) ile tam üyelik müzakerelerine başlamanın bu konuda ek bir güvence anlamına geleceğini ifade etti.Emmotta göre ABnin 1989dan sonra yaşadığı büyük dönüşüm ve genişleme süreci 2015 dolaylarında Türkiye ABnin tam üyesi olmadan tamamlanmış olmayacaktı. Türkiyenin dinamik ve esnek yapıdaki ekonomisiyle AB ile bütünleşmesi, ABnin gerçekleştirmeye çalıştığı dönüşüme önemli katkılar yapabilecekti. Geçen yıl yayınlanan 20:21 Vizyonu (20:21 Vision) adlı kitabında "Rusya, Ukrayna ve Türkiyenin yakın gelecekte AB ile bütünleşmesinin beklenemeyeceğini ancak yaşantılarının AB ile içice geçebileceğini" yazan Emmottun bugün geldiği nokta, Türkiyenin AB yolunda katettiği şaşırtıcı ilerlemenin de bir göstergesiydi. Emmottun iki sorusu Kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı olduğu Logonun bugün 17 ülkede, 135 firmaya ve 1 milyonun üzerinde kullanıcıya hizmet götürdüğünü belirten Tuğrul Tekbulutun Bill Emmottdan önce yaptığı konuşma, beni daha fazla düşündürdü doğrusu. Tekbulutun anlattığına göre, Amerikanın en zengin 10 kişisinden 4ü son 20 yıl içinde yazılım ve bilişimle ilgili sektörlerde gerçekleştirdikleri atılımla bu noktaya gelmiş kişilerdi. Türkiyenin ise ilk 250 firması içinde tek bir yazılım firması yoktu. Devletten hiç bir teşvik almadan kurulan yazılım firmaları kurulduktan sonra da hiç bir teşvik ve destek görmeden gelişmeye çalışmışlardı. "Biz bu firmayı Türkiyede değil de İrlandada kursaydık bugün bambaşka bir noktada olurduk" derken dünya çapında daha büyük hedeflere varamamanın burukluğunu dile getiriyordu Tuğrul Tekbulut. Buna karşın gene de umutluydu ve şöyle diyordu: "Yazılım alanında bugüne dek çok az şey yapılmış olması önümüzdeki 10 yılda çok şey yapmak için ciddi bir fırsat yaratıyor."Bill Emmottun sorusunu biraz değiştirerek sorabiliriz bu noktada: Türkiye bilişimde ve özellikle yazılımda bir atılım yapmadan bugün yakalamış göründüğü ekonomik gelişme çizgisini sürdürebilir mi? oulagay@milliyet.com.tr Yazılımın önemsizliği(?)