Yazının başlığını okuyup telaşa kapılan (ya da kapılmayan) okurları rahatlatmak için bir gerçeği hemen açıklayayım: "Türkiyede beş kişiden üçünün ruh sağlığı bozuk" saptaması hiç bir bilimsel temele, ankete, araştırmaya falan dayanmıyor. Bu benim, farklı ortamlarda karşılaştığım insanların tepki ve yakınmalarından esinlenerek uydurduğum bir oran. Son zamanlarda Türkiyede adından söz ettirmek isteyen kimi kişi ve kurumlar, "bilimsel araştırma" başlığı altında öyle uydurmasyon rakamlar ortaya atıp öyle üst perdeden ahkâm kesiyorlar ki ben de kişisel izlenimlerimi kafadan rakama çevirip ilgi çekici hale getirivereyim dedim. Aslında toplumsal ruh sağlığımızda ciddi bir bozulma olduğunu düşünüyordum son dönemde ve bu ortamda yazı yazmaya devam etmenin anlamlı olup olmadığını daha sık sormaya başlamıştım kendime. Önceki gün "Türkiyede her 5 kişiden birinin ruh sağlığı bozuk" başlıklı haberi okuyunca "tamam" dedim, "Ben de kendi rakamımı üretebilirim bu konuda ve onun üzerine ahkâm kesebilirim". Ancak buna kalkışmadan önce, Yeditepe Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Arif Verimlinin Vatan gazetesinde yer alan bulgularından bazılarını aktarayım. Türkiyede nüfusun yüzde 20si anksiyetik, her beş kişiden biri endişe, kaygı, telaş ve aşırı heyecan gibi sıkıntılar çekiyor.Fobi ve panik atak hastaları da bu grubun içinde yer alıyor ve bunların yüzde 65ini kadınlar oluşturuyor.Kadınların yüzde 24ü en az bir kere depresyon geçirme riski taşıyor. Ülkemizde her beş kişiden birinde psikiyatrik bozukluk olmasına karşın 70 bin kişiye bir psikiyatrist düşüyor. Hastaların çoğu tedavi edilmediği için hastalık kronikleşiyor, mahallelerde ve köylerde mahalle delisi ya da köy delisi diye adlandırılan bir kitle oluşuyor. Ruh sağlığı raporu Dr. Verimliye göre Türkiyede yalnızca beş kişiden birinin ruh sağlığı bozukmuş. Benim bu oranı olsa olsa yöntemiyle beşte üçe yükseltmemin nedeni, ruh sağlığından şüphe ettiğim kişilerin çoğunun bu beşte birin içinde yer almaması, öyle mahallenin delisi falan olmaması. Tersine çoğunlukla okumuş - yazmış, akıllı geçinen, işinde ya da mesleğinde öne çıkmış, topluma kendini kabul ettirmiş, Türkiye standartlarına göre hali vakti yerinde sayılabilecek kişilerin ruh halinden söz ediyorum ben. Beş kişiden biri... Son zamanlarda bu gibi kişileri dinlerken benim ruh sağlığım da bozulacak gibi oluyor, kendimi batmak üzere olan bir gemide, yazacağı romanı tasarlayan bir yazar gibi hissediyorum. Bir kere üç - dört yıldır ekonomik kriz çıkmamasından fevkalâde tedirgin bu gemideki kişiler. İlle de yeni krizin ne zaman çıkacağını, geminin ne zaman batacağını öğrenmek istiyorlar. İkincisi, AKP iktidarının Türkiyeyi büyük bir çıkmaza sürükleyeceğine inanıyor birçok kimse ve bunun için senaryolar yazıyor. Üçüncüsü, hemen herkes halinden şikâyetçi ve bunun kendi dışında birilerinden kaynaklandığını düşünüyor. Dördüncüsü, çoğu kimse kendi dışında hemen herkesi çıkarcı, dalavereci, üçkâğıtçı olarak görüyor ve suçluyor. Beşincisi, Türkiyede Avrupa Birliği yalanıyla vatanı - milleti satmaya hazırlanan bir teşkilat olduğuna inanılıyor ve bu teşkilata karşı milliyetçilik pompalanıyor. Senaryolar yazılıyor Ekonomide 2004 yılının çarpıcı büyüme hızı rakamları bile tatmin etmedi bu ruh halinde olanları, tersine daha da kızdırdı. Onlara bakacak olursanız, ekonomisi yüzde 10 büyüyen bir ülkede değil de derin kriz yaşayan bir ülkede bulunduğunuzu sanabilirsiniz. Hükümeti bunaltıp yalpalatan şeylerden biri de bu sağlıksız ruh halinin son zamanlarda yaygınlaşması oldu galiba. Herkesin her şeyden şikâyetçi olduğu, çözümsüzlüğü vurguladığı bir ortamda ülkeyi yönetmek de kolay değil.Doğrusunu isterseniz ben de kaygılıyım bu ortamda ve ruh sağlığımızı nasıl kazanıp sorunlarımıza nasıl çözüm bulacağımızı kestiremiyorum. oulagay@milliyet.com.tr Büyüme yalan mı?