Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Kuruluş ve Görevleri Hakkında bir kanun var.
O kanunda Diyanet İşleri Başkanı’nın sıralanan görevleri arasında ülkeyi yönetmek yok.
Din işleri, ibadet ve ibadet yerleri, ahlak üzerine verilmiş görevleri var Başkan’ın.
O görevler ne kadar doğru yapılıyor sorusuna en güzel örnek midye fetvası.
Din İşleri Yüksek Kurulu’nun kendini mezhep imamlarının üzerimde gören fetvalar verdiği bir dönemde, Diyanet İşleri Başkanı asıl ve iyi bildiği işiyle ilgilenmeli.
Belki farkında değiller ama Diyanet İşleri Başkanı’nın sosyal medya yasası gibi ülke yönetiminin işi olan, siyasi tartışma konusu olmuş başlıklarda yaptığı her açıklamanın faturası siyasi iktidara kesiliyor.
Bülent yapabilir, Eczacıbaşı yapamaz
Babası Girit doğumlu, işgal yıllarında İzmir’de görev yapan bir devlet memuruydu.
Annesi de Çeşme doğumlu Aspasia Pulaki’ydi. (Dalyan’da duruyor halen o ev)
Anadolu’nun alev alev yandığı bir dönemde başladı bu iki gencin aşkı.
1922’de, İzmir’in dağlarında çiçekler açtığında, küçük bir tekneyle hemen yakınlardaki Sakız Adası’na kaçtı âşıklar.
Mikis Theodorakis 29 Temmuz 1925’te, Çeşme’ye 6, Yunanistan ana karasına yüzlerce kilometre uzakta olan Sakız Adası’nda doğdu. Ama mesafeler değildir onu bizim toprakların ozanı yapan şey...
Nâzım Hikmet, Kuvayı Milliye Destanı’nı İstanbul Cezaevi’nde yazmaya başlamış, Çankırı Cezaevi’nde devam etmiş, Bursa Cezaevi’nde tamamlamıştı.
2012 yılında 3. Yargı Paketi sırasında gördük ki Nâzım Hikmet’in tüm eserleri gibi devletin yasak listesindeymiş Kuvayı Milliye Destanı.
Mikis Theodorakis’in, şarkılarını ıslakla çalanların bile tutuklandığı Albaylar Cuntası dönemini hatırlayınca bizim Mikis Theodorakis, bizim toprakların ozanı oluyor.
Ağustos 2021’de
Trabzon, Of’ta bir baba üç çocuğunu vurarak öldürdü.
Ankara, Mamak’ta bir baba eski eşini öldürdü, öldürmek için ateş açtığı 4 yaşındaki kızını yaraladı.
Afyonkarahisar, Şuhut’ta bir baba karısını ve oğlunu öldürüp intihar etti.
Kayseri’de 15 yaşında bir kız babasını bıçaklayarak öldürdü.
Temmuz 2021’de
Bolu, Gerede’de bir baba oğlunu av tüfeğiyle vurarak öldürdü.
Kayseri’de bir baba oğlunu tabancayla vurarak öldürdü.
Almanya Dışişleri Bakanı pazar günü Türkiye’ye geldi, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ile Antalya’da görüştü.
Türkiye’ye “Size para verelim, Afgan mültecilere de siz bakın” derler mi diyordum, görünen o ki plan başka.
Almanya önderliğindeki Avrupa Birliği, göçü Afganistan’ın komşularında tutmaya niyetli.
Bu amaç doğrultusunda Berlin şimdiden masaya 200 milyon euro koydu bile.
Birleşmiş Milletler Mülteciler Komiserliği’ne Afganistan’a komşu ülkelere verilmesi için 100 milyon euro, mülteciler için de ayrı bir 100 milyon euro büyüklüğünde paketler hazırlanmış.
Daha önemlisi, Berlin, Afganistan’dan karayoluyla ayrılmaların sağlanması için hem direkt Taliban ile görüşüyor hem de belli ki bu konuda Türkiye’den de yardım talep ediyor.
Alman medyası, Taliban’a karşı savaşta görev alanlar ve ailelerinin oluşturduğu 10 bin kişilik bir listenin Almanya’ya taşınacağından söz ediyor ısrarla.
Bu da Kabil Havalimanı’nın Türkiye tarafından işletilmesini
Alman İstihdam Dairesi Başkanı her yıl 400 bin göçmene ihtiyaç duyulduğunu açıkladı.
Hasta bakıcıdan klima teknisyenine, akademisyenden, lojistik personeline kadar geniş bir alana yayılıyor ihtiyaç listesi.
Açık o kadar büyük ki bu sene geçen seneden yüzde 5 daha fazla diplomaya denklik verdi Alman kurumları.
Kazakistan’dan, Bosna-Hersek’ten, Gürcistan’dan göçmen alan, ücretsiz Almanca kursları düzenleyen Berlin, ne Suriyeli ne Afgan ne de Türkiye’den göçmen almaya istekli değil.
Bir yanda Avrupa hayali kuran milyonlar, diğer yanda aradığı gibi göçmen bulabilmek için ülkelerle özel anlaşmalar yapan, istemediği göçmenler başka ülkelerde kalsın diye milyarlarca euro harcama yapan Almanya.
Türkiye’de düzensiz göçmene mi kızmak lazım yoksa bunu fırsata çevirenlere mi diye de düşünmemiz lazım.
Asgari ücretle çalıştırdığı Türk vatandaşını işten çıkarıp kayıtsız Suriyeliyi 2 bin liraya çalıştıran işveren, şimdi aç olan ve bin 500
Almanya’da koronavirüs gelişmelerini ve istatistiklerini açıklayan kurum Robert Koch Enstitüsü.
Son açıkladıkları veri şu:
Aralık ayında aşılama başladığından bu yana 18-59 yaş aralığında toplam bin 871 kişi hayatını koronavirüs nedeniyle hayatını kaybetti.
Bu kişilerden sadece biri, rakamla da yazayım, sadece 1’i tam aşılıydı.
Yazdığım gibi, bu 18-59 yaş aralığına dair istatistik.
Bir de tüm yaş gruplarına dair istatistikler var.
Almanya’da aralıktan bu yana aşı olup da hayatını kaybeden kişi sayısı 335.
Biri 18-59 yaş aralığında olduğuna göre, diğer 334 kişi ya 60 yaş ve üzeri ya da 18 yaş altı. Bak orada da aşı olmuş ama ölen 335 kişi var diyecekler çıkacaktır mutlaka.
Aşı olmayanların her hafta PCR testi yaptırma zorunluluğu yeni bir sektör doğurdu.
Photoshop programını iyi kullanabilenler, yapılmış tek bir testin tarihlerini değiştirip, diledikleri kadar negatif sonuçlu test üretebiliyorlar.
Başta seyahatler olmak üzere, PDF test sonucu göstermenin yeterli olduğu durumlarda bu formülü kullanan çok var.
Fakat şimdi iş daha ciddi bir hale geldi.
Çok fazla seyahat eden bir tanıdığım, her seyahat öncesi PCR testi satın aldığı bir yerle aylık abonelik konuşur hale gelmiş.
Talep yoğunluğundan eskiden 2-3 saatte gelen sahte belgeler, şimdi 7-8 saatte geliyormuş, vs...
Bu sadece Türkiye’nin değil tüm dünyanın uğraştığı bir dert aslında.
Daha da artacağı kesin zira sadece okulların açılması değil, 6 Eylül’den itibaren iç hat uçuşlarında da negatif PCR testi uygulaması başlayacak, asıl gümbürtü de zaten o zaman kopacak.
ABD’nin Mississippi eyaletinde okullar açıldı, ilk hafta 4500 çocuk koronavirüse yakalandı.
Bu rakamların ardından
yirmi binden fazla öğrenci karantinaya alındı.
Georgia Eyaleti’nin Ware bölgesinde 800’den fazla öğrenci karantinaya alındı, tüm devlet okulları kapatıldı.
Florida Eyaleti’nde 10 binden fazla çocuk ve personele okula gelmemeleri talimatı verildi.
Teksas’ta bazı bölgelerde okullar açıldıktan bir hafta
sonra kapatıldı.
Eğitim sadece okulda olacağını bilen, uzaktan öğretimin işe yaramadığını düşünen bir veliyim.