Beyaz Türk seçmen,
- PKK’nın terör örgütü olduğunu bilir, HDP’li bazı yöneticilerin PKK için kurduğu övgü dolu cümleleri de hatırlar. Buna rağmen, “HDP barajı geçerse AK Parti’nin milletvekili sayısı daha az olacak” bilgisinden etkilenir. O yüzden de parlamento seçimlerinde oyunu gelmesini istediğine göre değil, gitmesini istediğine bakarak kullanır.
- 37 aydının yakıldığı Sivas Katliamı’nı unutmaz, dönemin Belediye Başkanı Temel Karamollaoğlu’nu da olan bitenden sorumlu tutar hala. Ama şimdi hem Karamollaoğlu’nu da savunmak hem de Sivas’ta yakılan şair Metin Altıok’un kızı Zeynep Altıok’un yer bulamadığı CHP listesinde adı yazan 5 Saadet Partisi kökenli adayı içine sindirmek zorundadır.
- Ekmeleddin İhsanoğlu örneğinde olduğu gibi sağdan gelme adaylara oy vermeyi içine sindiremez aslında. Buna rağmen Abdullah Gül, Abdüllatif Şener, Mehmet Bekaroğlu gibi isimlerin adlarının CHP ile anıldığı ya da partinin adayı olduğu dönemlerde, “Belki bu kez Erdoğan’dan kurtulmamıza vesile olur” diye içine sinmese de oy verir, isimler üzerindeki tartışmalara temkinli yaklaşır.
- Aş ya da iş derdi yaşamaz ama halkın dilinden konuşmayı bilen, iddia sahibi birinin kendi adına konuşmasını ister.
Bir bayram sabahına dair yazmak zor...
Zira bir yanda bayram coşkusu dediğimiz bir duygu var ama diğer yanda da geçmiş bayramlar, özellikle tüm ailenin toplandığı büyük kahvaltı sofraları yok artık. Başlıktaki ‘unutma beni dolması’ da kaybettiğimiz İstanbul geleneklerinden birini simgeliyor.
18’inci yüzyıldan itibaren meyhane sahipleri, arife akşamları önemli müşterilerinin evlerine bu dolmayı yollarmış. Bazen uskumru bazen de midye dolması olurmuş gönderilen. Ne olduğu fark etmez, önemli bir hatırlatma için verilen uğraş...
Bırakın ticari işletmeleri, en yakınlarımıza bile özel telefon açmıyor ya da ayrı ayrı mesaj yazma zahmetine katlanmıyoruz artık.
Sinirli ya da şaşkın haldeki insanlar için ‘afyonu patlamamış’ tanımlamasını kullanırız ya, o da eski bir Ramazan cümlesidir İstanbul’un.
Tiryakilerin, afyonu macun yapıp, farklı kalınlıklarda kağıtlara sarıp, sahur vakti yutması ve onların midede eriyip, kana karışıncaya kadar geçen zamanda gösterdikleri davranışlardan doğmuştur bu deyim.
Ramazan, sadece mahyalarla yaşatılacak bir gelenek değildir aslında. Son yıllarda, özellikle eski eğlenceleri canlandırma çabası var ama sadece kurumların organizasyonlarıyla olmaz bu iş.
İzmir’de yaşanan bir olayı anlatacağım size, olay demek yetmez, baştan sona bir utanç tablosu bu aslında.
Bir aile, altı yaşındaki kızlarına, üvey dedesi tarafından cinsel saldırıda bulunulduğu iddiasıyla polise başvurdu.
Soruşturma başlatıldı, küçük kız, Çocuk İzlem Merkezi’ne götürüldü ve ifadesi alındı.
İfadenin ardından üvey dede tutuklandı ve yargılanmaya başlandı.
Normalde bu tür suçlarda mahkemeler, Çocuk İzlem Merkezi’nde ses ve görüntü kaydı alınan ifadelerle karar verirler.
Bu kez mahkeme altı yaşındaki mağduru dinlemeyi tercih etti.
Burası çok önemli, zira Çocuk İzlem Merkezi dediğimiz şey, çocukların ek bir travma yaşamadan ifadesinin alındığı yerdir. Odaya görevliden başka kimse giremez.
Savcılar bile, sorgulamayı aynalı bir camın arkasından izler, varsa sorularını kulaklık yarımıyla içerideki uzmana iletirler. Çocuklar yaşadıkları cinsel saldırıyı kendi bedenleri üzerinden değil, odada bulunan bir oyuncak bebek üzerinden anlatırlar.
Soru basit ve tek: Terörle mücadele eden, şehitler veren, bir ülkede bedelli askerlik çıkarılabilir mi?
İlk bedelli askerlik ilk 1987’de çıkarıldı. Ardından 1992, 1999, 2011 ve 2014 yılında da bedelli askerlik uygulamasına gidildi.
Terör örgütü PKK’nın ilk silahlı eylemi Ağustos 1984’te, örgütün militan sayısı açısından en güçlü olduğu dönem 1991-1994 yılları arası.
Yani çıkarılan bütün bedelli askerlik kararları terörle mücadele dönemine denk gelen kararlar.
Üstelik o dönemlerde profesyonel askerlik uygulaması yoktu.
Bu önemli zira Türkiye, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatında profesyonel askerlerini kullandı, silah altındaki normal yükümlüler o operasyonlarda destek birlikleri olarak görev yaptı.
Diyelim ki bugün tüm tecilli olanlar askere gitmeye karar verdi.
Katar Hava Yolları Yönetim Kurulu Başkanı demiş ki, “Havayolu şirketlerini sadece erkekler yönetebilir.”
Sonra açıklama yaptı, “Tam olarak öyle demek istemedim” falan diye ama tartışma güzel devam edelim:
- ‘Ucuz uçak yolculuğu’ denilince, akla ilk gelen markayı tam yedi sene boyunca bir kadın yönetti. O kadar başarılı oldu ki, yaklaşık 10 ay önce İngiltere’nin televizyon devi ITV şirketinin başına geçti.
- Savunma ve havacılık sektörünün en önemli firmalarından birinin CEO’su da bir kadın. O firma, bizim kullandığımız F-16 savaş uçaklarının üretiminde de yer aldı. Onun en büyük rakibi, bir diğer ABD merkezli global savunma sanayifirmasını da bir kadın yönetiyor. O şirket de şu an F-35 yeni nesil savaş uçaklarının üretimini yapıyor.
- Dünyanın en zor sektörü aslında enerji sektörüdür. ABD’nin en büyük
gaz ve elektrik şirketinin, Endonezya’nın agresif büyümesiyle dikkat çeken devlete ait gaz ve petrol şirketinin başında da kadın CEO’lar görev yapıyor. Hindistan Petrol Şirketi’nin başında da bir kadın var.
- Global bir asitli içecek devini, sağlıklı ürünler pazarlamak üzere dönüştüren, tüm coğrafyalarda, farklı rekabet koşullarında gemisini yüzdüren CEO da bir kadın.
Heykelini gördüğünüz adam, İstanbul’un kurucusu olarak bilinen Doğu Roma İmparatoru Konstantin.
Roma’daki bir müzede sergilenen bu heykel, şimdi Avrupa sanat dünyasında tekrar konuşulmaya başlandı.
Zira Roma’daki bir müzede sergilenen antik bronz heykelin 38 santim uzunluğundaki kayıp parmağının Paris’teki Louvre Müzesi’nde olduğu ortaya çıktı. Böyle yazınca çok çarpıcı gelmiyor insana. 1584 yılında koptuğu düşünülen parmağın, 1863 yılından beri Louvre Müzesi’nde olup da yeni fark edilmesi nereden baksanız çok ilginç geldi bana. Şimdi heykelle, parmak birlikte sergilenecek heyecanıyla yazılıyor bu haber, Avrupa gazetelerinin sanat sayfalarında... Bizim memlekette, restore edilen tarihi eserlerin komik halleri dışında, bu tür haberlere rastlamanın pek imkanı olmuyor maalesef. O yüzden İstanbul’u kuran adamın parmağından haberdar etmek istedim sizi...
Dışkı fiyatına bak sen!
Endonezya’da, kahve çekirdeği taşıyan meyveyle beslenen Misk kedisinin, dışkısından toplanan çekirdekle yapılan Kopi Luwak kahvesinin kilosu 660 dolara satılıyor. İddia o ki, hayvanın bağırsağından sindirilmeden geçerken fermente olan bu çekirdekler, kavrulunca tatlımsı bir tat kazanıyor.
Durun, dışkıdan elde edilen
- Muharrem İnce, hitabet ve polemik konusunda Kılıçdaroğlu’ndan da bir önceki aday Ekmeleddin İhsanoğlu’dan da çok daha başarılı. Dolayısıyla Muharrem İnce’nin bir reytingi var ama rekorları kırdıran şey, program sırasında yaşanan polemik ve gerilimler...
- İspatı var mı derseniz elbette var. Mesela CNN Türk yayınında ABC grubunda 15’er dakikalık reyting bir ara 8.99’a çıkmış sonra 5.4’e inmiş, ardından 9.72 gibi dizilerin bile ulaşamadığı bir rakama çıkmış. Verdiğim 3 rakam da programın başladığı an alınan reytingden daha yüksek olan rakamlar.
- Bu neyi gösterir derseniz şunu gösterir: Hangi kanalda, karşısında kim olursa olsun, Muharrem İnce’nin söyleyeceklerini merak edenler, programın ilk
15 dakikasındaki reytingi oluşturur. İnce’nin hem CNN Türk’te hem de Haberturk’te katıldığı programların ilk 15 dakikalık reytingi, programın reklamlar hariç en düşük bölümleri.
- Reytinglerin tavan yaptığı bölümlerse Muharrem İnce’nin karşısındaki isimlerle gerilim ya da polemik yaşadığı bölümler. Burada ortaya çıkan reyting ne tek başına Muharrem İnce’nin ne de karşısındaki kişinin aldığı reytingdir. Reytingi alan, muhalif seyircilerin gözünde, iktidara yakın görülen isimlerle İnce’nin
Televizyona çıkıp, “Belgrad Ormanı’na gömdüğümüz şeyleri çıkarırız” diyen birisi var, adı Ahmet Maranki.
Son bir haftadır hakkında çok ağır yazılar yazıldı ama adam bırakın ağzını, burnu ve kulaklarıyla gülüyordur halimize...
Haksız diyemem, zira hakkında en ağır cümleler kuranlar bile bu adama sahip olmadığı bir unvan verdiler farkında olmadan.
“Nasıl yani?” demeyin ve şimdi dikkatlice okuyun lütfen:
Ahmet Maranki, şifalı bitkileri ve faydalı karışımları tanıtıp, satarak hayatımıza girmiş birisi, değil mi?
Son bir haftadır bu adama saydıranlar, “Evet, profesör ama tıp değil, ekonomi profesörü” diye yazıp duruyor. İyi de bu adam profesör falan değil.
Bu kişiye dair kalem oynatan herkesin baktığı özgeçmişin içindeki kelime oyunlarını merak eden ilk kişi ben oldum maalesef.