Sevim Dağdelen adını duydunuz mu hiç?
Almanya Federal Meclisi’nde Sol Parti milletvekili olarak görev yapıyor.
Adını hatırlama-dıysanız, şöyle hatırlatayım; Afrin operasyonu sırasında Alman Meclisi’nde terör örgütü YPG flaması açan kişi olur kendisi. Aynı zamanda NATO’ya Türkiye’ye müdahale etme çağrısı
da yapmıştı.
Eğer yine hatırlamadıysanız, 2016 yılında Ermeni Soykırım iddialarının Alman Federal Meclisi’nden geçmesi için en fazla uğraşan kişi ya da 7 ay önce Alman turistlere Türkiye’ye gitmeyin çağrısı yapan kişi diye anlatmak da mümkün kendisini.
Bulduğu her fırsatta iki şey yapar Sevim Dağdelen. Önce, terör örgütü PKK’ya sempatisini dile getirir, ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan için “İslamcı diktatör” ve benzeri nefret cümleleri kurar.
***
Alman DPA ajansı önceki gün Sol Parti kulislerine dayanan önemli bir haber geçti.
Bir kadın, oldukça ünlü bir ailenin varislerinden birine çıplak videosunu yollamış. Herkes çıplaklığı ve o video nedeniyle iki kardeş arasında çıkan kavgayı konuştu geçtiğimiz hafta. Erkekleri etkilemek için çıplaklığını silah olarak kullanan çok kadın var, o kısma takılmadım.
Takıldığım şey, bir erkeğe ‘Seni çok istiyorum’ deyip devam cümlesinde de markasını söylediği bir bileklik isteyen kadının şaşkınlığı. Daha utanmaz değil, daha şaşkın diye, bilerek ve isteyerek tanımladım durumu.
Şaşkınlık bu zira, arka arkaya bu iki cümleyi duyan bir erkek istenilenin kendisi değil, parası olduğunu hemen anlar. Kimse salak yerine konmayı, çıplaklık gördü mü ne olduğunu şaşıran adam muamelesi görmeyi istemez. Zengin erkeklerin parasını yiyerek, pahalı hediyeler aldırarak, yaşam sürdüren başka kadınlardan daha utanmaz değil bu sözünü ettiğimiz kadın. Ama öyle kadınlardan çok daha şaşkın olduğu kesin...
Pişmiş tavuk fakültesi
Hisarüstü’ndeki harika binadan, daha inşaatı bitmemiş Avcılar Kampüsü’ne sürüldüler, 1989’da Kenan Evren tarafından. O kadar ıssızdı ki ortalık, 1993’te, okuldan çıkıp otobüs durağına gitmeye çalışan bir kız öğrenci, önce tecavüze uğradı, ardından öldürüldü.
Devlet, Fatih
- Siyasi partiler iktidar olma amacıyla kurulur, genel başkanlarına da doğal olarak yürütmenin başına geçecek isim olarak bakılır. CHP şu an Türkiye’yi Kılıçdaroğlu’ndan daha iyi yönetecek bir isim mi arıyor acaba? Eğer öyleyse neden Kılıçdaroğlu genel başkan, eğer öyle değilse Kılıçdaroğlu neden aday değil?
- Diyelim ki CHP “demokrasi cephesi” için ortak aday arıyor. Ekmeleddin İhsanoğlu örneği kimsede heyecan uyandırmayacak ortak aday için yeterince ders olmadı mı? Herkes kendi adayını çıkarır ve Cumhurbaşkanlığı seçimi 2. tura kalırsa en çok oy alan aday zaten muhalefetin doğal ortak adayı haline gelmeyecek mi?
- Adı kulislerde dolaşmaya başlayan Kemal Derviş, CHP’nin adayı olursa, şeker pancarına kota koyan, pancarda taban fiyat uygulamasını kaldıran, bugün ekilmeyen arazilerin Avrupa’daki bir çok ülkeden büyük olmasının sebebi sayılan bir aday için Kılıçdaroğlu, çiftçilerden nasıl oy isteyecek ?
- 2014 yılında, sembolik Cumhurbaşkanlığı makamına, o dönem 76 yaşında olan Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Büyükerşen’i aday göstermemişti Kılıçdaroğlu. Allah uzun ömür versin, Hoca şimdi 80 yaşında ve yürütmenin başına aday olarak gösterilebilir deniliyor. Seçmenin Ecevit’in
Çocuklara masumiyet ve iyi olmanın öneminin anlatıldığı zamanlarda büyüdüm. En çok seyrettiğim çizgi film ‘Heidi’, dizilerse ‘Lessi’ ve ‘Küçük Ev’di. O zaman tek kanallı TRT vardı, bugün sadece çocuklara hitap eden 10 civarında televizyon kanalı var.
Kızımdan dolayı hemen hepsine dair biraz fikrim ve masumiyet eksikliği konusunda da eleştirilerim oluştu. Bugün vizyona giren ‘Masha ve Koca Ayı Sonsuz Arkadaşlık 2’ filminin galasına gittim geçtiğimiz hafta kızımla. YouTube’da bugüne kadar serinin 35 milyar tıklanması, dünyanın neredeyse tamamında yayınlanması, çok özenilen bir iş olduğu için her sene sadece 13 bölüm üretilmesi ve her dakikanın maliyetinin, en favori yerli diziden daha yüksek olması falan sadece biraz etkiledi.
Beni mutlu eden, galada seyretmeme rağmen yarın bir kez daha sinema salonuna gitme isteği uyandıran motivasyon bambaşka.
İyiliği, çocuk masumiyetini ve merakını, miniklere sevgiyle öğretmenin önemini gösteren bir yapım bu. Çocuklara, mahalleden başlayıp, dünyayı kurtarmaya kadar, bir sürü misyon yükleyen, gerçek hayatta olmayan güçleri kullanma imkanı sunan, günümüzün çizgi filmlerinden sonra çölde bir su kaynağı gibi geldi bana ‘Masha ve Koca Ayı’. O yüzden
Avrupa’da ülkelere göre değişmekle birlikte, her radyo istasyonu arasında 300-400 khz aralık vardır. İstanbul’da FM bandından yayın yapan radyo sayısı 104 olduğu için bu aralık, sadece 200 khz. Kamuoyu, Çamlıca’daki antenlerin tek bir kuleye toplanması çalışmalarını biliyor ama işin başka boyutları da var.
Mesela, Anayasa Mahkemesi, bireysel bir başvurunun ardından RTÜK’ü 27 yıldır yapılmayan frekans ihalesine zorlayacak bir karar verdi. İhale mi düzenlenir yoksa yasal bir değişiklikle kanallara frekans tahsisi mi yapılır, o kısım henüz belli değil.
Bu arada İstanbul’da yayın karmaşasına son vermek için bazı toplantılar düzenleniyor ve bir yöntem bulunup, frekans aralığının 300 khz olması için uğraşılıyor. Bu ihtimal hayata geçtiği takdirde, İstanbul’da FM bandından yayın yapacak istasyon sayısı 70’li rakamlara düşecek. Yani minimum 30 civarında radyonun İstanbul’da yayın hayatı sona erecek.
‘Ne olacak, nasıl olacak?’ diye, RTÜK Başkanvekili ve teknik konulara son derece hakim bir isim olan Esat Çıplak’la konuştum. Başkan, bu haliyle, yani 200 khz aralıkla, yayınların sürdürülmesinin imkansız olduğu görüşünde. Ancak bugünden yarına hemen bir değişiklik de öngörülmüyor. Önce
- Putin kazandı. Rusya 30 yıl önce sattığı hava savunma sisteminin reklamını yaptı, casus krizi yaşadığı İngiltere’nin savaş uçaklarının uçmasına izin veren ülke konumuna geçti. ABD’yi tek gecelik ve boşaltıldığı bilinen yerlere füze atmakla yetinen ülke konumuna düşürdü.
- Trump kazandı. FBI’ın porno yıldızı kadınla yaşadığı ilişkiye dair avukatının ofisi ve evini bastığı, seçimlere Rusya’nın müdahale ettiği şeklindeki soruşturmanın hız kesmediği bir dönemde hem Rusya’ya meydan okuyan adam rolüne soyundu hem de Batı dünyasına liderlik edebiliyorum gösterisi yaptı.
- Macron kazandı. Fransa’da hayatı felç eden grevler, giderek düşen kamuoyu desteği tartışmaları bir süre için ikinci plana atıldı. Paris’in Ortadoğu ile tarihsel bağını koruyabilen, askeri güç kullanımına karar verebilen lider konumuna geçti.
- May kazandı. Casus krizi yaşadığı Rusya’nın hayır dediği bir operasyona karar verebilen, ülkesi Avrupa Birliği’nden ayrılma sürecini yaşarken ittifaklar kurabilen Başbakan oldu. Harekat sayesinde, son 40 yılın en silik başbakanı görüntüsünden kurtulma fırsatı buldu.
- Esad kazandı. Onca kan döktükten sonra, harekatı düzenleyen ülkeler dahil olmak üzere Batı kamuoyunda ilk kez acaba
Bir üniversite rektörüne gidip, “Hocam siz hırsız mısınız?” diye sorsam, büyük ihtimalle mahkemelik oluruz. Peki çalınabilen şey sadece para, eşya altın ve pırlanta gibi takılar mıdır? Mesela, hakkı olmamasına rağmen, makam aracında çakar olan onlarca rektör dolaşıyor
İstanbul trafiğinde.
Kim o diye aramaya gerek yok, her sabah Sarıyer Tünel yolunda üç tanesini görüyorum ben.
Aralarında vakıf üniversitelerinin rektörleri de var,
devlet üniversitelerinin de...
Peki sahip olmadığı
trafik geçiş üstünlüğünü kullanan rektör, benim zamanı mı ve hakkımı çalmış olmuyor mu? Oluyor ve o zaman da bana “Hocam siz hırsız mısınız?” diye sorma
- Sadece tur şirketleri, 900 civarında otobüsle yolcu getirdi Alaçatı Ot Festivali’ne... İnsan seli nedeniyle sokaklarda yürümek yine imkansız hale geldi, kalabalıktan dolayı... Alaçatı bunu başarıyor ama kış nüfusu son derece düşük olan, burnumuzun dibindeki Adalar Belediyesi, ne mimoza ne de başka bir etkinlikle yazı erken getiremiyor. ‘Ben yaptım, oldu’ kafasındaki şehir hatları da AK Partili İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclis Üyeleri’nin “Hemen düzelteceğiz” açıklamasını bile takmadı, Beşiktaş-Adalar seferleri hâlâ yapılmıyor.
- Alaçatı’nın ot festivali var ama otlu yemekler yapan restoranı yok denecek kadar az. Mesela etli yemeği çok da güzel olan şevketi bostan bulabileceğiniz restoran sayısı iki ya da üçtür. Elbette biraz garip ama en azından bu yaz bazı restoranlar menülerine ot yemeklerini ekleme kararı almışlar. İyi haber.
- Kalabalık, ticareti her zaman canlandırıyor. Eskiden 5 TL ücreti olduğu dönemde bile az sayıda arabanın girdiği Alaçatı pazarının yanındaki otopark, Ot Festivali sırasında tarifesini 20 TL’ye çıkarmıştı ama daha sabah saat 10’da ağzına kadar dolmuştu. Otellerde doluluk oranı yüzde 100’e yaklaştı. 10 sene öncesine kadar 15 Haziran-30 Ağustos arası