ABD’de evli ya da birlikte olan çiftlerin ihanetlerini belgeleyen bir program vardı adı da ‘Aldatanlar’dı. Aldatıldığından şüphe edilen taraf, program yapımcılarına başvuruyor ve şüphelendiği eş ya da sevgilisine dair tüm bilgileri program ekibine veriyordu. Dedektifler de şüphe duyulan kişiyi 24 saat takibe alıyor, evine kamera ve dinleme aygıtları yerleştiriyordu. Dosya hazır hale gelince önce şüphe duyan tarafa ihanet görüntüleri izlettiriliyor ve ardından yüzleşme anı geliyordu. Yüzleşme dediğim,
aldatan ve aldattığı kişi birlikte olduğu anda, aldatılanın kameralar önünde onların karşısına çıkarılması.
Her bölüm kavga çıkan bir işti. Sözünü ettiğim programın sunucusu bıçaklanmıştı, küfrün bini bir para...
Tam 15 sezon devam etti ABD’de o program. Artık eşcinsel çiftlerin ihanet ihbarları falan gelmeye başladığı için zaman içinde seyirci tarafından yayından kaldırıldı. Türkiye’de de bir uyarlaması vardı programın, gerçek öyküler tiyatrocular tarafından canlandırılmış ve bu da program sonunda ekrana yazı olarak verilmişti ama seyirciden öyle bir tepki geldi ki, kısa sürede sona erdirildi. Bir program formatı hakkında kararı vermesi gereken seyircidir her zaman, yaptırımlarla,
Fatsa’da bir servis şoförü, taşıdığı bazı kız öğrencilere cinsel içerikli telefon mesajları yolladı 2013’te.
Çocuklar ailelerine söyledi, aileler şikayetçi oldu, servis şoförü önce gözaltına alındı sonra tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.
Kurda kuzu
emanet edercesine, sistem, aynı adamın servis şoförü olarak çalışmaya devam etmesine izin verdi.
Sonra o kurt 2014 yılında yine arabasında taşıdığı 15 yaşındaki bir kız çocuğuna tecavüz etti.
Tek olay değil bu, 13 yaşındaki çocuk da var servis şoförü tecavüzüne uğrayan üniversite öğrencisi genç kız da...
Sadece bunlar da değil.
Hatırlayın, Bağdat Caddesi’nde 19 yaşındaki genç bir kıza tecavüz eden sapığın, 8 ayrı
Sivas’ın Gürün ilçesinde doğup, devlet okullarında okuyup, iki ayrı üniversite bitirmiş üzerine İsviçre’de master yapmış biridir Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz.
Çarşamba günü kayıt sırasında “Para istemek suçtur” deyip, tüm personeline “Vatandaştan para almayın” talimatı verdi.
O zaman olana dair biraz daha bilgi paylaşmakta fayda var.
Sultangazi’de devlet okulunda öğretmen seçmek isteyen velilerden 500 TL isteniyor. Erenköy’de, çocuğu özellikle Birsen Hanım’ın talebesi olsun isteyenlerden talep edilen paraysa 5 bin TL.
Atıyorum, Ahmet Bey ya da Fatma Hanım gibi hocaların talebesi olmak daha ucuzdur, bilemem.
Levent civarındaki okullarda kayıt işlemleri sırasında velilerden istenen para, 2 bin TL’ymiş.
Okmeydanı’ndan farklı farklı rakamlar geldi ama sosyetik semtlere göre çok daha hesaplı bunlar.
Bu paralar birilerinin cebine gitmiyor, okul aile birlikleri hesabına yatıyor sonra da okulların ihtiyaçları için harcanıyor ama fark etmez.
Sadece İstanbul’daki öğrenci sayısı Avrupa’daki dört ülkenin nüfusundan daha fazla.
Bu yüzden velilerin ekonomik güçleri oranında çocuklarının gittiği devlet okullarına maddi yardımda bulunmaları gerektiğine inanırım. Ancak bu iş giderek yardımdan çıkıp, garip bir zorlamaya dönüşmeye başladı.
İstanbul’da, bir baba çocuğunu bir devlet okuluna kayıt ettirmek ister.
Kayıt için üç top A4 kağıdı, 100 TL aidat ücreti istenir ki, hemen her okulda velilerden benzer şeyler isteniyor.
Ancak işin kabul edilemez bulduğum yeri, bu iki madde değil.
Okul idarecileri babaya, “Eğer öğretmen seçmek istiyorsanız, bunun için de 500 lira daha vermeniz gerekir” diyorlar.
Nasıl yani? Babasının çok parası olan özel okullarda okuyacak, babasının az parası olan devlet okulunda öğretmen seçerek, babasının hiç parası olmayan da en kötü sınıfa mı alınacak?
Eğitimde fırsat eşitliği dediğimiz şey ütopya, onu anladık da bu kadarı da fazla ama.
Avrupa’da tam gün eğitim veren okullar 2 ay yaz tatili yaparken, yarım gün eğitim veren okullarımız 3 ay tatil yapıyor.
Ama yetmiyor bu bize.
İstanbul’da 1 santim kar yağdığında öğrenciler okullar tatil edilsin diye Valiyi mesaj bombardımanına tutuyor.
Öğrenciler ister de büyükler durur mu?
Yılda 15 günle Avrupa’da en fazla resmi tatil günü olan ülkelerden biriyiz biz.
Ama yetmiyor bu bize, her sene bayram tatillerini uzatmanın lobisini yapıyoruz, siyaset kurumuna haftalar öncesinden sormaya başlıyoruz.
Dünya Bankası verilerine göre gelişmekte olan ülkeler arasında en düşük tasarruf oranı olan ülke biziz.
- Almanya’da evinde televizyon, internet bağlantısı ya da cep telefonu olan herkes, devlet televizyonu ve radyolarının finansmanı için hane başına yıllık 215.76 euro vergi öder. Bu verginin adı da GEZ’dir
- İtalya’da devlet televizyonu ve radyolarının finansmanı için ödenen para hane başına 113 euro’dur.
- İngiltere’de devlet televizyonu ve radyoları için hane başına ödenen ücret, 145.5 sterlin ve 2021 yılına kadar her sene enflasyon oranında artıyor bu rakam.
- Fransa’dan tutun da irili ufaklı bir sürü ülke, devlet televizyonlarının
finansmanı için her yıl vatandaşından düzenli olarak para alıyor.
- O yüzden TRT’nin de vatandaştan para alması normal. Bu yandaş cümlem. Asıl önemli olan TRT’nin bu parayı nasıl kullandığına ve nasıl denetlendiğine
bakmak. Bu da candaş cümlem...
Türkiye, bu sene de Eurovision Şarkı Yarışması’na katılmayacak. Evde, televizyon karşısında dünya kupası finali seyredermiş gibi yarışmayı izleyen, gelen her oyda havaya sıçrayan ve oy vermeyen ülkeleri düşman belleyen bir kuşaktanım ben.
‘Seninle Bir Dakika’, ‘Opera’, ‘Aman Petrol Canım Petrol’, ‘Dönme Dolap’ ‘Halley’ ve ‘Diday Diday Day’ parçalarını, yarışmada Türkiye’yi temsil eden tüm şarkıları hâlen ezbere bilirim. Kayahan’ın ‘Gözlerinin Hapsindeyim’ ya da MFÖ’nün ‘Sufi’si var ya, o şarkıları da çoğu kişi ezbere bilir, onlar da finallerde Türkiye’yi temsil eden şarkılardandır. O yüzden TRT’nin yarışmaya dönmeme kararı üzerine söylemem gerekenler var:
- Yarışmayı düzenleyen EBU’nun beş büyük üyesi; İngiltere, Fransa, Almanya, İspanya ve İtalya, yarı finallere katılmayıp doğrudan final kısmına dahil oluyorlar. Oylamada sıfır çekmiş İngiltere’nin böyle bir hakkı varsa, Türkiye’nin neden yok?Kaldı ki aynı sebepten dolayı İtalya, 16 yıl yarışmaya katılmamış ardından büyük ülkeler grubuna alınmıştı.
- Yarışma dediğin şeffaf ve sonuçları tartışmasız olur. Yüksek Sadakat’in yarı finalde elendiği 2011 yarışmasını hatırlayın. EBU, telefonla oy verme sisteminde arıza olduğunu iddia etti
- Türkiye’ye 1 milyar dolarlık yatırım gelecek.
- Her yıl 1 milyon 100 bin evin elektrik ihtiyacı rüzgardan karşılanacak.
- Yıllık 1,5 milyon ton karbon emisyonu azalacak. Her yetişkin ağaç havadan 10 kg kardondioksit çektiğine göre bu 150 milyon ağaçlık bir temiz hava etkisi demek.
- Ar-Ge mecburiyeti, yüzde 80 yerli mühendis istihdamı gibi artı maddeler de var...
Bu saydıklarım Alman Siemens’in ortak olduğu konsorsiyumun kazandığı Rüzgar Enerjisi Yenilenebilir Enerji Kaynakları ihalesine dair maddeler.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın ihalesinden çıkan sonuç dolayısıyla Almanya biraz şaşkın, Alman siyasetçiler de sözleri havada kaldığı için biraz mahcup.
Temiz enerji için atılan ama aynı zamanda diplomatik anlamı da olan bu ihaleden sonra gözden geçirmemiz gereken bir seçenek daha var.
Daha temiz enerji üretirken daha az enerji harcamanın yollarını da konuşmalıyız.