Mekke ama özellikle de Kabe çevresinde çekilmiş aşka dair fotoğraf ve videoları paylaşmak moda oldu son zamanlarda. Uhrevi düşüncelere dalınan bir yerde dünyevi işlere dair kareler paylaşmak nedense garip geliyor bana. Oysa Kabe ve çevresi, daha ilk adımı attığınız andan itibaren bu dünyaya dair düşünce ve hesaplaşmalardan koparır insanı. Bir zamanlar ekranda bardak yemek dahil bir sürü şeyi yapan Caner ve bir izdivaç programında evlendiği Berke adlı eşine ait bu fotoğraf. Bu karede kalp işareti yaptıklarını görüyoruz. Caner’in eşine çiçek verdiği başka kareler de var... Her iki gidişimde de, Kabe’yi tavaf ederken, gözyaşları içinde eşine telefonla sabah ezanını dinleten insanlar gördüm de, dünyevi işlere dalanlara hiç şahit olmamıştım. O yüzden garipsiyorum bu kareleri...
Kuzey Kıbrıs’a haksızlık...
“Yerli turist nereye gider?” sorusunun cevabı bellidir bizim ülkemizde. Çeşme, Bodrum, Antalya sonra da Yunanistan. Yunanistan deyip geçmeyeyim, sadece Yunan adaları değil Dedeağaç’tan başlayıp Selanik’in Halkidiki yarım adasına kadar her taraf Türk turist kaynıyor.
İsteyen istediği yere gider ki, Sicilya’dan Karadağ’a kadar daha bir sürü yer binlerce Türkü ağırlıyor. Ancak listeye
Ünlü bir tatlı firması, mağazalarına köpek girişinin yasak olduğunu duyurmak için kapıya “Dostluk buraya kadar” diye bir tabela asmış. Haliyle küçük çaplı bir kıyamet koptu sosyal medyada. Bir iş yaparken hitap ettiğin kitlenin ne hissedeceğini düşünmez, sana komik gelenin herkese komik geleceğini zannedersen böyle olur.
Bir kere “Dostluk buraya kadar” demek, kusura bakma içeride olan lezzeti sana tercih ediyorum manası taşıyor. Hangi hayvan sahibi kabul eder böyle bir tanımlamayı? İnsanlar “Kızım”, “Oğlum” dedikleri, bir birey olarak kabul ettikleri canlıları, her yerde muadili bulunabilecek bir ürünü tüketmek için terk eder ya da bırakırlar mı? Yasak getireceksen, bunu şirinlik yapmaya kalkmadan yaz geç ama “Dostluk buraya kadar” dedin mi işin rengi değişir haliyle.
Bu sloganı bulan kişinin haberi olsun, en yoksul öğrenci evlerinde bile, kalan son paket makarnanın yarısını kendine, yarısını köpeğine veren insanlar var. Bir de iletişimin ne olduğu konusunda zerre fikri olmayan ama iletişim yaptığını zannedenler var.
İşçisin sen işçi kal...
Evlilik programları, Kanun Hükmünde Kararname ile yasaklandı mı, yasaklanmadı mı?
Dün hem kanalların hem de yapım şirketlerinin kafası karışıktı.
Bir diğer grup televizyonculukta yasak olur mu diye sorguluyor, Türkiye’de daha önce de oldu.
“He is a Lady”, erkeklerin kadın olmanın zorluklarını anlaması için ABD’de üretilmiş bir programdı. Erkekler 3 hafta boyunca bir evde kadın gibi yaşayacak, ağda yapacak, oje sürecek, topuklu ayakkabılarla yürümeye çalışacaktı. Bu format Türkiye’ye 2004’te geldi; o dönem, RTÜK Başkanı tepki gösterdi ve programın yayınlanacağı kanal projeden vazgeçti. 2006’da Kanal 1 programı ekrana getirmeye karar verdi. Bazı milletvekilleri de dahil olmak üzere çok sayıda şikayet gelince RTÜK, programı ekrana gelmeden yasakladı.
2007’de Kurtlar Vadisi Terör, Show Tv’de ilk bölümünün ardından yayından kaldırıldı. Kararı alan Show Tv oldu ama bu kararın çıkmasını sağlayan RTÜK’tü. Üst Kurul, dizi başlamadan ve başladıktan sonra gelen şikayetleri toplantıya davet ettiği kanal yöneticilerine iletti ve ardından yayından kaldırma kararı geldi.
Televizyonculukta bir programın yayında kalıp kalmayacağına aslında seyirci karar verir. Seyredilmeyen program, dizi ya da her
Rüzgar Çetinolayını çok tartıştım bu köşede. Hukuk herkese aynı şekilde uygulandığı zaman adalet sağlanır ya, o yüzden yazmak zorundayım. Rüzgar Çetin’e taksirle ölüme sebebiyet vermekten 9 yıl hapis cezası vermişti, yargılandığı mahkeme. O mahkemenin başkanı, cemevi önünde beklerken başına isabet eden kurşunla hayatını kaybeden Uğur Kurt davasında, yine taksirle ölüme sebebiyet verme suçlamasında, sanık polise 1 yıl 8 ay hapis cezası verdi; onu da paraya çevirdi.
Aynı yasa maddesi, aynı mahkeme başkanı, birinde 9 yıl hapis, diğerinde para cezası. Üstelik suçlardan birinde, hiç olay ya da gösteri olmayan bir ortamda ateşli silah kullanılmış, diğeri trafik kazası. Hukukun verdiği her karar adaleti sağlayabiliyor mu?
Yukarıdaki tabloya bakınca evet demek zorlaşıyor.
Zincirleme reaksiyon...
Bu aralar yolcu otobüsü stokları şişmiş durumda. Hatta en bildik markanın elinde halen satılmayı bekleyen 2016 model sıfır kilometre araçlar var. Üstelik sıfır araçların fiyatı 285 bin euro’dan 245 bin euro’ya düştüğü halde durum böyle. ‘Bize ne’ demeyin, tam bir zincirleme reaksiyonu gösteriyor bu tablo.
Otobüs satışları azaldı, zira geçtiğimiz sene turizm sektörü son derece kötü bir sezon
Türkiye’de haber kanallarının en iyi tanıdıkları iki isim, Mete Yarar ve Abdullah Ağar’dır. Güvenlik politikaları söz konusu olduğunda ve sıcak bölgelerde bir gelişme yaşandığında kameralar hemen bu iki isme döner. Bilgi paylaşımında aralarında bir rekabet bulunmasa bile televizyon dünyası danışman olarak bu iki ismi rekabet içerisine soktu. Kanal D’de yayınlanan ‘İsimsizler’in konsept danışmanı, Mete Yarar. Star TV’de ekrana gelen ‘Söz’ dizisinin danışmanıysa Abdullah Ağar.
İkisi de sıcak bölgelerde, özel kuvvetlerde görev almış isimler ve sahip oldukları tecrübeyi gerçekliğe yaklaşmak adına kullanıyorlar.
Yıllardır terörle mücadele eden bir ülkede bu tür projelerin olması da normal, dizilerin gerçekliğe yaklaşma çabası da...
Hangi kamera çekebilir?
Ancak hiçbir dizi, işin doğası gereği yaşananları tam olarak anlatmaya yetmiyor. Hakan Evrensel’in ‘Güneydoğu’dan Öyküler’ kitabında yazılanlar yıllardır aklımdan çıkmaz. Mesela Ankara’daki lojmanlarda babası Güneydoğu’da görevli olup da sokakta bisikleti bozulduğunda “Bir babamız yok ki, bisikletimi tamir etsin” diyen çocuğun sözlerini duyan ve evine geç gitme pahasına saatlerce o bisikleti tamir eden subayın hikayesi nasıl
Kaç kişi farkında ya da kaç kişi umursuyor bilmiyorum.
Bildiğim yarın öğlen saatlerinden, cumartesi öğleden sonrasına kadar geçecek sürenin, Türkiye diplomasi tarihinin dönüm noktalarından biri olacağı.
Önce takvimi yazayım sonra da olası senaryoları:
25 Nisan Salı Strazburg...
Yarın, saat 12.00 ile 14.00 arasında, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde Türkiye’nin gözetim altına alınıp alınmayacağı oylanacak. Bu oylama son derece önemli zira toplantıdan Türkiye’nin gözetim altına alınması kararı çıkarsa bizim için ağır sonuçlar doğacak.
Mesela şu an Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin aldığı kararları sadece tazminat olarak yerine getiriyoruz.
Eğer gözetim altına alınırsak, tekrar normal üye statüsüne dönmek için tüm mahkeme kararlarına harfiyen uymamız istenecek.
Bu da gerek PKK, gerek FETÖ gerekse de Kıbrıs Rum Kesimi’nin açtığı davaların Türkiye’nin geleceğini belirleyecek hale gelmesi anlamını taşıyor.
Bir annenin dokuz ay karnında taşıdığı bebeğini emzirirken çektirdiği bu fotoğraftan erotizm çıkar mı? Bence çıkmaz... “Niye çıkmaz?” sorusunun bir sürü cevabı var: Çıkmaz zira, dünya üzerindeki tek güzel bağımlılığın anıdır o fotoğraf. Çıkmaz zira, annenin o an tek aklından geçen bebeğini doyurmak ve aynı zamanda sakinleşmesini sağlamaktır.
Eğer bazı erkek beyinleri bu fotoğraftan tahrik oluyorsa, burada sorun kadında değil erkektedir. Kırgızistan Devlet Başkanı Atambayev’in kızı Aliya’ya ait bu fotoğraf. Ülkesinde çok fazla gürültü koparan, tartışma yaratan bir kare oldu bu.
Oysa hamileliğinin başından itibaren tüm sürecini sosyal medyada paylaşan ve annelik yolculuğunu anlatan bir kadından söz ediyoruz. Gelen eleştirilere, “Toplum emzirmeyi seksüel obje haline getirip, sonra da yargılıyor” diye karşılık vermiş genç kadın.
Cevap güzel ama yazılması gereken bir cümle ve sorulması gereken bir soru daha var: 1990’lı yılların başında mecliste görev yapan kadın kameramanlardan biri, giydiği etek yere kadar uzanıyor olmasına rağmen ayak bileği görülüyor diye idare amirliğine şikayet edilmişti. Sıkıntı erkeğin gözünde ve bilinçaltında mı yoksa kadınlarda mı, buyurun siz karar verin...
Alt
16 Nisan gecesi yayınları için kanallar çok çaba harcadı, bu doğru. Fakat fazla çaba ya da detay hatalar da yaptırdı.
Ancak hatalara geçmeden önce referandum yayınları reyting tablosuna bakmanın mide bulandırıcı olduğunu söylemem lazım.
Kanallar reyting tablosunda üstte olabilmek için aynı stüdyodan yapılan yayınları bir sürü isme bölerek verdiler.
Beş parçaya bölünen yayın da var, yedi ve daha fazlasına da...
Her neyse, gelelim en fazla tekrar edilen yayın hatalarına:
Hemen her kanalda 1 Kasım 2015 seçimlerinde AK Parti ve MHP’nin aldığı oy toplamıyla grafikler hazırlanmış. Oysa referandumda CHP’li bir seçmen evet ya da AK Partili bir seçmen hayır oyu kullanabilir.
Seçim ittifaklarında iki partinin bir önceki seçimlerde aldığı oy baz alınabilir ama referandum farklı bir yapı.
Sonuçların ilk saatlerinde çok fazla yoruma girmek yorumcuya da yayına da hata yaptırıyor.