Nobel ödülü Aziz Sancar adını tüm Türkiye’ye duyurdu. Bu adın arkasında parlak zekânın ve çalışkanlığın yanı sıra müthiş bir irade ve geniş bir vizyon var. Sancar’ın yaşamı alınacak derslerle dolu
Aziz Sancar’ın tıp, genetik, biyokimya ve fizyoloji bilimlerine büyük katkıları Nobel ile ödüllendirildi. Ondan öğrenebileceklerimiz bu alanlarla sınırlı değil. Yaşam öyküsü bize bunların ötesinde de ışık tutan ayrıntılarla dolu. Bu seçkin bilim adamının kariyerini incelediğimizde, bilim insanı nedir, nasıl yetişir, bilim nasıl ilerler, bilimsel araştırmanın amacı nedir gibi birçok soruya cevap buluyoruz. Çok sevdiği anavatanına bu yönüyle yaptığı katkı, neredeyse ona Nobel ödülü kazandıran bilimsel çalışmaları kadar önemli.
Sancar, 1963’de üniversite giriş sınavında aldığı yüksek puanla istediği iki alandan birini seçer, kimya yerine tıp okumaya karar verir. İstanbul Tıp Fakültesi’ne kaydolur. İkinci sınıfta kimyaya olan ilgisi, bilmsel merakı ve biyokimya hocasının olumlu etkisiyle bu alanda araştırma yapma kararı verir. 4 yıl sonra fakülteden birincilikle mezun olduktan sonra 2 yıl doğduğu yörede pratisyen hekim olarak çalışsa da, temel bilim araştırmacısı olma kararlılığı değişmemiştir. Genç yaşta bir hedef seçmesini sağlayacak fikri formasyonu, bin bir güçlüğe ve bilinmeze rağmen kararlılığını sürdürmesi ve o sırada İstanbul Tıp Fakültesi’nde olan teşvik edici ortamı görmesi Sancar’ın takdir edilecek ve örnek alınacak özelliklerinden bazıları.
Genç doktor daha Türkiye’deyken fotoreaktivasyon denen konuya ilgi duymaktadır. Derinlemesine araştırmak istediği alanda önemli buluşlara imza atmış bir bilim insanı olan Profesör Claude Rupert’in yanında Dallas’taki Texas Üniversitesi’nde doktora çalışmasına başlar. Ne istediğini bilmesinin ve amacına ulaşacabileği ortamını seçmesinin genç Sancar’ın bugünlere gelmesinde rolü büyük.
2005 yılında bir bilim dergisine verdiği röportajda, Sancar doktoraya ilk başladığında deney yapmakta yeterli bilgi ve birikiminin olmadığını söylüyor. “Bu yetersizliği telafi edebilmek için basit ama araştırdığım problemin özünü hedefleyen deneyler tasarlardım” diyor. Buna rağmen deneylerinden biri ne yaparsa yapsın başarısızlığa uğrar. Bunu gören diğer bir doktora öğrencisi, “Aziz, senin deneysel araştırmaya kabiliyetin yok, sen en iyisi doktorluğa geri dön” der. Ama o yılmaz, deneylere devam edip sonuca ulaşır ve onu bugünlere getiren yoluna devam eder. Yılmama, özgüven ve en karanlık günde bile tünelin ucundaki ışığı görebilme Sancar’ı başarıya götüren örnek alınacak karakter özelliklerinden bazıları.
Yaşamın şifresi DNA’da
DNA’daki harflerden birinin veya bir kaçının yer değiştirmesi ya da aradaki bağların kopması yazılımın tüm anlamını değiştirir. Sigara dumanından haraketsizliğe, radyasyondan çeşitli kimyasal maddelere kadar birçok etken DNA hatalarına yol açabilir. Her gün DNA’mızda, çoğu sebepsiz binlerce hata oluşur. Eğer DNA bu değişikleri saptayıp onarmasa, insanoğlunun nesli çoktan tükenirdi.
Aziz Sancar tıp öğrencisiyken morötesi ışınların DNA’da hasara yol açtığını ve bu hasarın başka tür bir ışığın yarattığı fotoreaktivasyonla düzeldiğini bilmektedir. Bu reaksiyon için gerekli olan fotoliyaz adlı enzim de bulunmuştur ama bu maddenin oluşmasından ve işleyişinden sorumlu olan gen bilinmemektedir.
Doktor Sancar bakteriler üzerinde yaptığı, yıllar süren deneyler sonunda fotoliyaz enziminin yaratılış ve işleyiş talimatını içeren geni buldu. Bu başarılı çalışmasıyla 1977 yılında doktorasını tamamladı. Bu konuda yapacağı daha çok iş olduğunu biliyordu. Fotoliyaz üstünde çalışan 3 araştırma laboratuvarına başvurdu ama hepsinden ret cevabı aldı.
Organlarımızı oluşturan hücrelerin çekirdeğinde bulunan kromozomların içinde paketlenmiş halde bulunan DNA’da tüm genetik bilgimiz saklıdır. DNA sarmalının her basamağında bulunan nükleotid denilen protein yapı taşlarının dizilişi genleri oluşturur. Bu sıralamada oluşacak hatalar çoğu zaman bir olumsuzluğa neden olmasa da bazan kanser ve başka ciddi sağlık sonuçlarına yol açabilir.
Özay Şendir
New York Times’tan Erdoğan’a baskı çağrısı
28 Nisan 2025
Tunca Bengin
Varlığı da tehdit yokluğu da...
28 Nisan 2025
Cem Kılıç
‘Belirli süreli’ sözleşmeler hakkında her şey
28 Nisan 2025
Abdullah Karakuş
Depremin etkilerini nasıl azaltabiliriz?
28 Nisan 2025
Hakkı Öcal
Faşizm imkânsız diyorsanız, etrafınıza bakın ey ABD’liler
28 Nisan 2025