R.Hakan Kırkoğlu

R.Hakan Kırkoğlu

pembenar@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

İnsanlığın tarihi kadar eski olan kıyamet senaryoları bazı uyanıkların kendilerine pazar yaratmasına neden oluyor. İşin tuhafı 21 Aralık’a yaklaştığımız şu günlerde Maya yerlileri bile hükümetlerinden şikayetçi. Bu kehanetler onlar tarafından da ticari amaç için kullanılmakta

Kıyamet senaryoları insanın tarihi kadar eski. Adına “Binyılcılık” denilen kıyamet teorileri hiç de küçümsenecek olgular değil. Medyanın Maya kehanetlerine verdiği önem daha çok bir reyting unsuru olarak görülse de yaşadığımız benzer durumlar, isyanlar ve başkaldırılar tarih boyunca her zaman yaşandı ve yaşanmaya da devam edecek. İnsan daha adil, daha huzurlu ve daha zengin bir gelecek beklentisi içindeyken artan fakirlik, adaletsizlikler, sosyal baskılar ve dolayısıyla kötümserlik bir mesih ya da kurtarıcı beklentisine yol açmakta. Nuh Peygamber ve tufan beklentisi yine benzer öyküler üzerine kuruldu, hatta çok eskiye gitmeye bile gerek yok; 15’inci ve 16’ıncı yüzyıllarda Osmanlı İmparatorluğu’nda pek çok ayaklanmanın arkasında değişen sosyal yapıyı ve farklı görüşlerin, mezheplerin baskılanması durumunu görürürüz.

Maya yerlileri için takvimin sona ermesi yenilenme ve yeniden başlama demek
Bu nedenle yaşadığımız kıyamet beklentisi olgusunu daha geniş bir çerçeveden ve sosyal hareketleri anlayamadan çözemeyiz. Kuşkusuz bir yandan da, medyanın katkısı ile konuyu kendi çıkarlarına yönelik kullanan ancak eğitim düzeyleri çok şüpheli ve bir o kadar kurnaz kişilerin bu beklentilerin üzerine giderek kendilerine bir pazar yarattıklarını görüyoruz. Dikkat ederseniz bu kişiler aydınlanmadan ya da evrensel sevgiden söz ederlerken, aslında yarattıkları korku ve endişenin farkında bile değiller. İronik olan şey açık bir şekilde ortada, zira kendilerinin bile anlayamadıkları konuları sahte bir peygamberlik aurası içinde toplumun önüne taşırlarken daha fazla kafa karışıklığı ve heyecan yaratarak gündemde kalabiliyorlar. Toplumdaki eğitim seviyesinin yetersizliği de böylesine pazarlanabilir bir aydınlanma unsurunu iyice elverişli kılmakta.
İşin tuhafı nüfusunun neredeyse yarısını oluşturan Maya yerlileri bile kendi hükümetlerinden şikayetçiler, zira bu kehanetler onlar tarafından bile bir ticari amaç için kullanılmakta. Günümüzde Mayalar’ın soyundan gelenler yani bu geleneklerin koruyucuları; takvimin sona ermesini daha çok bir yenilenme, yeniden başlama ve değişim zamanı olarak değerlendiriyorlar.

Devran dönecek yeni bir düzen gelecek beklentisi insanları pasifize ediyor
Eski evren tasarımlarına bakarsak, kaos ve düzen arasında gidip gelen bir döngü görürüz. “Er geç zaman geçecek, devran dönecek, yeni ve daha adil, daha mutlu bir düzen başlayacak” beklentisi insanları pasifize etmekte. Halbuki bu kıyamet teorilerinden çıkarabileceğimiz sonuç insanlık olarak ne kadar kırılgan, ne kadar savunmasız ve endişeye eğilimli olduğumuzu göstermesidir. Aslına bakarsanız, kıyamete gerek yok, sürekli felaketlere, yıkımlara, savaşlara açık, fakirliğin ve cehaletin derinlik kazandığı zamanlarda yaşıyoruz.
Bireysel gücümüzü ve yaratıcılığımızı kullanmadığımız ölçüde bu tür senaryoların bir kuklası haline geliriz. İnsanı zayıf yerinden yakalayan bu kollektif senaryolar ve sosyal hastalıklar içerisinde bizi uyandıracak şey eğitim ve bilinçlenme olmalı. Uyanıkların oluşturduğu bir pazarın kurbanı olmak yerine, önce kişisel mutluluğumuzu ve yaratıcılığımızı canlandıracak, pozitif ve proaktif bir tutum içerisinde olabilmeliyiz. Ancak bu şekilde, toplumu kemiren zayıflıkların önüne güçlü bir engel koyabiliriz.