Rıza Türmen

Rıza Türmen

rturmen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türk hukukunda telefon dinlemelerinin iki yasal temeli var. Birincisi, Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) 135. madde. Bu madde gereğince yapılan dinlemelerde,”kuvvetli şüphe sebepleri” ve “başka surette delil elde edilmesi imkânının bulunmaması” koşulları aranıyor. Başka bir yasal temel ise, Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu’nun (PVSK) ek 7. maddesi. Suç islemenin önlenmesi amacıyla yapılan bu dinlemelerde yukarıdaki koşullar aranmıyor. Bir kişinin suç işlediği konusunda “kuvvetli şüphe sebebi” bulunmasa bile, yargıç kararıyla “önleme dinlemesi” yapılabiliyor.
“Önleme dinlemeleri”, suç işlemeyen kişiler için geçerli olduğundan, şimdiye dek mahkemelerde kanıt olarak kabul edilmiyordu. Ancak, Erzurum Savcısı Osman Sanal’ın, PVSK ek 7. maddesinde öngörülen “önleme dinlemelerinin” kanıt olarak kabul edilmesi için Yargıtay’a başvurduğu, Gökçer Tahincioğlu’nun 22 Kasım tarihli Milliyet’teki haberinde yer alıyor.
“Önleme dinlemeleri”nin mevcut durumuna, Türk hukuk sisteminin bir parçası olan AİHM kararları açısından baktığımızda, PVSK 7. maddesinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile uyum içinde olmadığı görülüyor.
AİHM’nin bu konudaki temel kararı Malone/İngiltere (1984). Bu kararda yer alan ilkeler AİHM’nin yerleşik içtihadı niteliğinde.
Söz konusu kararda, AİHM, telefon dinlemelerinde ilgili makamların yetkilerini gizlilik içinde kullandıklarını, dolayısıyla keyfilik riskinin bulunduğunu, o nedenle ulusal yasalarda, özel yaşama yapılan bu müdahalenin keyfi olmasını önleyecek güvencelerin yer almasının önem taşıdığını belirtiyor. Bu amaçla, özel yaşama potansiyel bir tehlike taşıyan bu yönteme hangi koşullarda başvurulacağının yasada açıkça belirtilmesi gerektiğinin altını çiziyor. İlgili makamların bu konuda bir takdir yetkisi olsa bile, bu yetkinin kapsamının yasada gösterilmesinin önemine işaret ediyor.
Olayda uygulanan İngiliz yasası ile ilgili olarak AİHM, dinleme yetkisinin amacının ve başvurulan usulün yasada yeterince açık olmadığını, yasadaki “ciddi suç” kavramının belirsiz olduğunu, bu nedenlerle dinleme yetkisinin keyfi bir nitelik taşıdığını belirtiyor. Bu düşüncelerle AİHM, İngiltere’nin Malone’nin özel yaşam hakkını ihlal ettiğine karar verdi.
PVSK 7. madde gereğince yapılan önleme dinlemelerinde, dinlenen kişinin suçlu olduğuna ilişkin bir kuşku yok. Dinlemenin amacı yasada “suç islemenin önlenmesi” olarak belirtiliyor. Suç işlemenin önlenmesi amacı Malone davasındaki “ciddi suç” kavramı kadar belirsiz. Ortada işlenmiş bir suç yok. Açılmış bir soruşturma yok. Suç işlediğinden kuşkulanılan bir kişi yok. Ama ileride bir suç işlenebileceği gibi bir varsayımdan hareketle, bireylerin özel yaşamına yapılan bir müdahale var. Bu, ancak hukuka aykırı keyfi bir müdahale olarak nitelendirilebilir. Özel yaşam hakkının ciddi bir ihlalinden söz edilebilir. Türkiye’deki dinlemelerin üçte ikisinin bu nitelikte olduğunu, dinlemeyi yapan TIB Başkanı söylüyor.
Bu yetmezmiş gibi, şimdi bir de, bu hukuka aykırı dinlemelerin mahkemece kanıt olarak kabul edilmesi isteniyor. Bu şu demek: Hoşunuza gitmeyen, örneğin siyasal iktidara muhalif kişilerin telefonlarını, bir suç işlendiği konusunda kuşku olmadan, keyfi bir biçimde dinleyeceksiniz. Bu konuşmalarda bir suç kanıtı olabilecek sözler arayacaksınız. Bulursanız hemen dava açıp susturacaksınız. Bir de bu kişinin konuştuğu kişiler var. Onlar da dinlemeye takılabilirler. Erzurum Savcısı’nın önerisi kabul edilirse onlar hakkında da dava açılabilecek.
Türkiye’de bireysel özgürlüklerin alanı giderek daralıyor. Toplumdaki kuşatılma duygusu artıyor. Herkesin telefonlarının dinlendiği kuskusunu taşıdığı bir toplumda, bu kaygıları azaltacak önlemler almak yerine, yukarıdaki gibi önerilerin ortaya atılması korkuların artmasına yol açıyor.
Türkiye’de herkes dinlendiğine inanıyor. Herkes büyük bir kulağa konuşuyor. İleri demokrasi olmanın yolu, insanların özel yaşamlarının ihlalinden geçmese gerek.