Rıza Türmen

Rıza Türmen

rturmen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türkan Saylan her şeyin başında örnek bir insandı. Genç kuşakların örnek alabilmesi için Türkan Saylan’ı iyi tanımak, tanıtmak gerekir. İyi ile kötünün, doğru ile yanlışın, güzel ile çirkinin karıştığı Türk toplumunda doğru örneklere gereksinme var. Türkan Saylan’ı tanımak ve tanıtmak bundan önemli.
Türkan Saylan, içinde yaşadığı topluma katkıda bulunan çok yönlü bir insandı. Ancak, Türkan Saylan’ın kişiliğini ortaya çıkaran, onun nasıl bir insan olduğunu gösteren en iyi örneklerden biri, cüzzama karşı ulusal ve uluslararası alanda verdiği mücadele.
Türkan Saylan İstanbul Tıp Fakültesi’ni bitirdikten sonra dermatoloji kürsüsüne asistan oluyor. Cüzzam hastalığı kadar cüzzamlı insanlarla da uğraşıyor.
Türkan Saylan’a öğrenciyken “cüzzamlılardan uzak durması” salık veriliyor. Kendisi bunda bir yanlışlık olduğunu düşünüyor. Mezun olduktan sonra bu yanlışın nasıl düzelteceğini araştırıyor. Soruna bilim ve akıl yanında büyük bir insan sevgisiyle yaklaşıyor. Bu insanlara karşı yapılan ayrımcılığı ortadan kaldırmaya çalışıyor. Kendi deyimiyle “... Lepralı hastalarımız da önce bir insandı ve toplumun eşit bir bireyiydi... hastalarımıza bütüncül bir yaklaşım gösterdik.”
Bütüncül yaklaşım şöyle: Cüzzamlı hastalar yüzyıllar boyunca oluşan önyargılar nedeniyle toplumun dışına itiliyorlar. Yoksulluğa mahkûm ediliyorlar. Dilencilik dışında iş yapamıyorlar. Prof. Saylan, Cüzzamla Savaş Derneği’nde çalışan arkadaşlarıyla birlikte, bu duruma bir çözüm bulmaya koyuluyor. Her hasta teker teker değerlendirilip gelir getiren bir olanağa kavuşması konusunda destekleniyor. Bazen bir inek ya da 10 koyun, keçi alınıyor, bazen bir dükkân açılıyor, bazen bir arı kovanı sağlanıyor, bazen de ikinci el giysileri satmasına yardım ediliyor. Böylelikle cüzzamlı hastaların toplumda kendilerine onurlu bir yer bulmaları sağlanıyor. Bunun yanında, genç hastalar ile cüzzamlı hastaların çocuklarına eğitim ve iş olanakları bulunuyor.
Mücadele Türkiye’nin sınırlarında bitmiyor. Cüzzamlıların bütün dünyada uğradığı haksızlık Prof. Saylan’ı isyan ettiriyor. Bunu bir insan hakları, bir ayrımcılık sorunu olarak görüp Cüzzamlı Hastaların İnsan Hakları konusunda bir sözleşme tasarısı hazırlıyor, BM Genel Sekreteri’ne gönderiyor.
Türkan Saylan pekâlâ hastalarını muayene edip onları iyi edecek ilaçlar vermekle yetinebilirdi. Böyle yapmadı. Cüzzamlıların sorunlarını bir toplumsal sorun olarak ele alıp bunu çözümleyecek bir sivil toplum hareketi başlattı. Sorunu çözümledi. Bu bitince, başka bir toplumsal sorunun üstüne gitti. Kız çocuklarının eğitimi.
Türkan Saylan’ın hedefi belli. Laik, demokratik, çağdaş bir cumhuriyet ve bu ilkelere bağlı özgür bireyler yetişsin istiyor. Prof. Saylan’ın bu hedefe yönelik çabaları bazı çevrelerin öfkesine yol açıyor. Sonunda ölmeden bir ay önce, bir sabah evine giriliyor. Saatlerce süren arama yapılıyor. Kişisel eşyalarına el konuyor. Başkanı olduğu derneğin ofisleri de aranıyor. Bilgisayar kayıtları götürülüyor. Bu nedenle, çocuklara burs verilemiyor. Kayıtlar hâlâ iade edilmedi.
Türkan Saylan eğer simge ise, insan olmanın, özgür, bağımsız birey olmanın simgesi. Böyle bir insan, ancak çağdaş, demokratik, laik bir cumhuriyetle var olabilir.
Ama anlaşılan o ki, Türkan Saylan’ın gerçekleştirmek istediği bu amaçlar, Türkiye’de siyasal iktidar ve onu destekleyen çevrelerce paylaşılmıyor. Türkan Saylan’ın iyileştirdiği cüzzamlı kadın Elazığ’dan gelip gözyaşları içinde cenazeye katılırken, hükümetten hiçbir kimsenin cenazede bulunmaması başka türlü nasıl açıklanabilir?
Peki, siyasal iktidar aydınlık, özgür, laik, üretken, eşit bireylerden oluşan bir Türkiye amaçlamıyorsa, nasıl bir Türkiye amaçlıyor?