Anayasa Mahkemesi’nin kuruluş yıldönümünde Başkan Haşim Kılıç önemli bir konuşma yaptı. Sayın Kılıç’ın konuşması, yargının sorunlarını tahlil eden, yargının Türk toplumunda ve dünyadaki konumuna değinen, siyasetçilere doğru mesajlar gönderen dengeli bir konuşma.
Konuşma, AKP’nin anayasa değişiklik paketindeki Anayasa Mahkemesi’ne ilişkin maddelerin TBMM’de görüşülmesinin arifesinde yapıldığı için ister istemez bu açıdan değerlendirilecek. Anayasa Mahkemesi Başkanı, Anayasa Mahkemesi’nin yapısında ve yetkilerinde önemli değişiklikler getiren öneriler hakkında ne düşünüyor? Buna bakılacak.
Sayın Kılıç konumu bakımından değişiklik tasarısı hakkında yorum yapmayacağını söyledikten sonra şu dileği belirtiyor: “Bağımsızlık ve tarafsızlık konularında ciddi sorunları olan yargı sistemimizde yapılacak değişikliklerin tepkisel düşüncelere dayanmaması ve niteliği farklılaşmış yeni bir tarafsızlık ve bağımsızlık sorunu doğurmaması en büyük dileğimizdir.”
Başka bir deyişle, Anayasa Mahkemesi Başkanı, önerilen değişiklikleri “tepkisel” nitelikte görüyor ve yeni bir tarafsızlık ve bağımsızlık sorunu yaratmasından kaygı duyuyor. Bu yeni sorunun, siyasal iktidarın atayacağı kendi görüşüne yakın kişilerin Anayasa Mahkemesi’nde çoğunluğu oluşturmasından kaynaklandığı kuşkusuz.
Sayın Kılıç konuşmasında, anayasa değişikliklerinin nasıl yapılması gerektiğini de gösteriyor. Anayasayı “toplumdaki bütün farklılıkları ortak bir paydada (buluşturan)... toplumsal bir sözleşme” olarak tanımlıyor ve bu nedenle “bir araya gelmiş siyasal düşünce sahipleri ile kültür ve inanç gruplarının eğilim ve beklentilerine cevap veren bir anayasa oluşturulması” yani toplumsal bir mutabakata dayanması gereğinden söz ediyor.
Bir siyasal partinin kendi sıkıntılarını ortadan kaldırmak amacıyla kimseye danışmadan hazırladığı anayasa önerilerini, bir mutabakat arama gereğini duymadan, Meclis’e ve topluma dayatarak kavga dövüş kabul ettirmesi, Sayın Kılıç’ın değindiği yöntemden farklı bir anayasa yapma yöntemi olduğu açık.
Sayın Kılıç şunları da söylüyor: “Çoğulcu ve çoğunlukçu niteliği bulunan demokratik rejimlerde ‘bir sayı fazla ise hepsi benim’ biçimindeki sayısal üstünlük anlayışı temel hak ve özgürlükler alanında asla geçerli olmayan bir ilkedir. Azınlıkta kalan kesimlerin temel hakları da sayıların üstünlüğüne bağlı olmaksızın demokrasinin ve hukuk devletinin güvencesi altındadır.”
Sayın Kılıç’ın bu sözleri, siyasal iktidarın “Çoğunluğa sahip olan istediğini yapar” anlayışının bir eleştirisi.
Seçilmiş çoğunluğun kararlarının, atanmış yargıçlar tarafından iptalinin “halk iradesinin engellenmesi” şeklinde gören bir yaklaşım da Sayın Kılıç’ın altını çizdiği demokrasi ve hukuk devletinin temel ilkesiyle çelişiyor.
Sayın Kılıç konuşmasında, “Siyasetin gerilim yaratma sanatı olmadığını görmek halkımızın en doğal hakkıdır” diyor. Bu sözler söylenirken, AKP’nin değişiklik önerilerini görüşen TBMM’de milletvekilleri birbirlerinin boğazlarına sarılmış kavga ediyorlar. Değişiklik önerileri nedeniyle toplumdaki bölünme ve gerginlik had safhada.
Bütün bu nesnel doğruları belirttikten sonra, Sayın Kılıç, “Meclis’e sunulan anayasa değişiklikleri bu ilkelere uymuyor” demiyor. Herhalde önerilerle ilgili bir görüş açıklamasının, bu konuda bir dava açıldığı takdirde tarafsızlıkla bağdaşmayacağını ve davadan çekilmek zorunda kalacağını düşünüyor. Bu kaygısında haklı olduğunu kabul etmek gerekir.
Sayın Kılıç’ın konuşmasından herkesin doğru dersleri çıkarmasının, hukuk devletinin ve demokrasinin yerleşmesi bakımından önem taşıdığını düşünüyorum.