Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün dokunulmazlığının bulunduğunu öngören Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın kararını ortadan kaldırdı. Böylelikle, cumhurbaşkanının milletvekili ve cumhurbaşkanı seçilmeden önce işlediği iddia edilen bir suçtan yargılanmasının önü açıldı. Mahkemenin bu kararı, cumhurbaşkanının dokunulmazlığı tartışmasına yol açtı.
Anayasa’nın 105. maddesi 3. fıkrası cumhurbaşkanının vatana ihanetten dolayı yargılanmasını düzenliyor. Aynı madde cumhurbaşkanının görev sırasındaki işlemlerden, kararlarından dolayı yargılanamayacağını öngörüyor.
Yargılanabilir mi?
Cumhurbaşkanı göreve gelmeden önce işlediği suçlardan dolayı yargılanabilir mi? Anayasa’da bu konuda boşluk var. 1924 Anayasası’nda cumhurbaşkanının görev dışında işlediği kişisel suçlar bakımından, milletvekilliği dokunulmazlığından yararlanacağı belirtiliyor. Bu hüküm 1961 ve 1987 anayasalarında yer almıyor. Ancak, devlet başkanının yargılanması çok ciddi bir durum; önemli siyasal sonuçları var. O nedenle, anayasa yapan iradenin cumhurbaşkanının hangi durumlarda yargılanacağını açıkça belirtmesine ihtiyaç var.
Cumhurbaşkanının yargılanması ancak yasada açıkça belirtilen durumlarda söz konusu olabilir. Anayasa, cumhurbaşkanı sadece vatana ihanet suçundan dolayı yargılanır, diyor. Anayasayı yapan irade isteseydi, cumhurbaşkanı kişisel suçlardan dolayı yargılanabilir, diyebilirdi. Bunu dememiş... Kaldı ki, cumhurbaşkanı milletvekiliyken, milletvekili dokunulmazlığından yararlanıyor. Milletvekilliğinin üstünde bir görev alan devlet başkanlığı görevine seçilince, milletvekillerinin sahip olduğu dokunulmazlıktan yararlanmamasını mantıkla açıklamak biraz güç. Anayasa cumhurbaşkanının vatana ihanet dışındaki suçlardan yargılanmasına görev süresi boyunca izin vermiyor. Ama gene de bu konuda Anayasa’ya açık bir madde eklemek yararlı olur.
Ancak sorun Anayasa’nın 83. maddesinde yasama sorumsuzluğu ile yasama dokunulmazlığının birbirine karıştırılması ve dokunulmazlığın hiçbir ülkede görülmeyen bir biçimde geniş tutulması. Yasama sorumsuzluğu, milletvekillerinin meclisteki konuşmaları ve oyları dolayısıyla sorumlu tutulmamaları... Bu yapılan görevin gereği. Yasama dokunulmazlığı ise milletvekilinin seçimden önce ya da sonra işlediği bir suçtan dolayı, meclis kararı olmadan yargılanamaması, sorgulanamaması, tutuklanamaması... Türkiye’de bu dokunulmazlığın çok geniş tutulması, dünyadaki eğilimlere ters düşüyor.
Dünyada nasıl?
İngiltere gibi bazı devletler ceza ve hukuk kovuşturmaları arasında ayrım yaparak, ceza kovuşturmalarında milletvekilliği dokunulmazlığını kabul etmiyor. Norveç, İrlanda gibi ülkeler sadece meclis toplantı halindeyken milletvekilinin tutuklanmasını yasaklıyor. Hollanda dokunulmazlık tanımıyor. Fransa, Belçika, Portekiz, Romanya gibi ülkeler tutuklama için meclis kararı ararken, soruşturma ve yargılama için böyle bir karar aramıyor. Gerçekten, seçilmeden önce suç işleyen bir milletvekilinin sorgulanması ya da yargılanması görevini neden aksatsın? Bu denli geniş bir dokunulmazlık zırhı hukuk devleti ilkesini de zedeliyor.
Bunun tek istisnası Anayasa’nın 14. maddesinde sayılan durumlar. Bu şu demek: Bir milletvekili seçimden önce cumhuriyetin temel ilkelerine, devletin bütünlüğüne karşı bir suç işlemişse, milletvekili dokunulmazlığından yararlanamayacak. Ama seçilmeden önce adam öldürmüşse, ırza geçmişse, meclis kararı olmadan kimse milletvekilliği süresince kılına dokunamayacak.
Başka bir deyişle, önemli olan devletin çıkarlarını korumak. Bireyin çıkarları ise devletin çıkarları yanında pek önemli değil. Bireye karşı işlenen suçlar, ne denli ağır olursa olsun, cezasız kalabilir. Böyle bir anlayış hukuk devletine sığar mı? Ayrıca, böylesine geniş bir dokunulmazlık, meclisin saygınlığı açısından sakıncalı değil mi?
Hukuk devletinin, yönetenler için konulmuş bir ilke olduğunu unutmamakta yarar var...