Rıza Türmen

Rıza Türmen

rturmen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türkiye, günlerdir akşamları siyasal parti liderlerinin meydanlarda çoğu kez bağırmaktan kısılmış bir sesle, ama gene de bağırarak, boyunlarında kentin futbol takımının renklerini taşıyan bir atkı, birbirleri hakkında söyledikleri sözleri dinleyerek yemek yiyor.
Konuşmaların en çok kreşendo bölümlerini seviyorum. Bu anın yaklaştığını bir önceki aşamadan anlıyorsunuz. Önce liderin yüzünde alaycı bir gülümseme beliriyor. Öteki lider ya da liderler hakkında yumuşak bir sesle küçümseyici sözler söylüyor ya da fıkra anlatıyor.
Bazen şiir bile okunduğu oluyor. Bir ara konuşmalar liderler arasında şiir okuma yarışmasına dönüşmüştü. Ondan sonra birden gök gürlüyor. Lider bağırmaya başlıyor. “Sen kimsin?”, “Sen ne anlarsın?”, “ Git, kırk fırın ekmek ye”, “İki elim yakanda”, “Aynaya bak aynaya” gibi sözler.
Meydanda bir alkış kopuyor. Sloganlar atılıyor. Lider boyunları bükük kırmızı karanfilleri demet demet halka atıyor.
Türkiye yerel yönetim seçimlerine gidiyor. Ama ortalıkta ne yerel yönetici adayları ne de yerel yönetimlerin sorunları var. Meydanlar siyasal parti liderlerince tutulmuş, alabildiğince gergin bir ortamda birbirlerine atıp tutuyorlar. Liderlerin konuştuğu alanlarda belediye başkan adaylarının konuşmaları bile söz konusu değil.

Yerel seçimlerin siyasallaşması
İtiraf etmek gerekir ki, bu süreç Sn. Başbakan’ın yerel seçimleri siyasallaştırıp bir genel seçime döndürmek istemesi ve bu amaçla, sonsuz bir enerjiyle meydanlara fırlamasıyla başladı. Herhalde başka türlü oyunun azalacağından kaygı duydu. Öteki siyasal parti liderleri de onu izledi.
Şimdi pazar günü yapılacak seçimlerde, kimin belediye hizmetlerini daha etkili, daha iyi yapabileceğini ölçüt alarak değil, siyasal parti amblemlerine bakarak oy vereceğiz. Ben Yüksek Seçim Kurulu Başkanı olsaydım, bir oy pusulası daha eklerdim. Üstünde “Bu siyasal partilerin hiçbirine oy vermek istemiyorum” yazan.
Yerel yönetim seçimlerine egemen olması gereken yaklaşımı, henüz siyasi parti haline gelmemiş bir hareketin programında buldum. 10 Aralık Hareketi’nin yerel yönetim programı sorunlara ciddi bir biçimde eğilen ve çözümler arayan bir yaklaşım içeriyor. Programın temel öğelerini özetlemeye çalışayım:
-  10 Aralık Hareketi’ne göre, Türkiye’de yerel yönetim alanındaki yetersizliğin en önemli nedenlerinden biri aşırı merkeziyetçi yönetim yapısının aşılamamış olması. Bu sorun, yerel güçlerin yanı sıra kadınların, gençlerin ve yeni düşüncelerin siyasal partilerin dışında tutulmasıyla yakından bağlantılı.

En önemli sorunlar
-  En önemli sorunlar şunlar: Dengesiz kentleşme ve nüfus yoğunlaşması karşısında ciddi altyapı yetersizlikleri, rant ve yolsuzluk, kırsal alanda ekonomik ve sosyal gelişmenin yetersiz olması, katılımcılığın, mali kaynaklar ve insan kaynaklarının yetersizliği, sosyal politikaların dağınıklığı, partizanlık, kadınlara yönetimlerde yer verilmemesi.
-  Şu politikaların izlenmesi öngörülüyor: Kentsel gelişme, esnek bir ana plana dayandırılacak, bu plan kişisel rant, yandaşlık, popülizm gibi nedenlerle değiştirilmeyecek; belediye yönetimi iyi yönetim ilkelerine göre çalışacak, saydam olacak, katılımcı olacak, demokrasi ve insan haklarının geliştirilmesine katkı sağlayacak; sosyal bir yerel yönetim olacak, yolsuzlukla ve sosyal dışlanmayla mücadele edecek; çevre ve iklimi gözetecek; farklılıklara yer verecek; cinsiyet eşitliğine duyarlı olacak; engellilere dost bir kent yaratılacak.
Programda, çağdaş sosyal demokrasi odaklı yeni bir siyasi partinin bu eksiklikleri gidereceği ve insanlarımızın ihtiyaç ve özlemlerini karşılayan yaşam çevrelerine kavuşmalarında etkili olacağı belirtiliyor.
10 Aralık Hareketi bir siyasal partiye dönüşürse Türkiye’de siyasetin içeriği ve üslubu değişeceğe benziyor.