Geçtiğimiz perşembe günü Bursa’da Bukkoy Madencilik İşletmesi’ne ait kömür ocağında meydana gelen grizu patlamasında 19 işçi yaşamını yitirdi. Daha önce de aynı kömür ocağında patlama olmuş, 4 işçi ölmüştü. Sadece Zonguldak kömür ocaklarında ölen işçilerin sayısı 3500’ün üstünde.
Türkiye böyle bir ülkedir işte. Maden ocakları patlar, işçiler ölür, arkalarında gözü yaşlı eşler, yetim çocuklar bırakır. Yaşam devam eder, hiçbir şey değişmez. Bir süre sonra yeniden bir maden ocağı patlar. Yeni işçi cesetleri toprağın altından çıkarılır.
Ölen işçilerden Mehmet Bambal’ın 6 yaşındaki kızı Beyzanur, “Bana kim şeker getirecek?” diye soruyor.
Bu yetim çocuklar ne olacak? Onları nasıl bir yaşam bekliyor? Ölen işçilerin, yalnız yaşama mahkûm edilen genç kadınların hesabını kim verecek? Şimdiye dek asgari ücretle geçinmeye çalışan bu aileler bundan böyle nasıl geçinecekler? İnsan yaşamının fiyatı ne?
Kaza değil ihmal...
Bu olaylar doğal afet değil. Her kaza belirli bir ihmalin sonucu. Bursa’daki patlamanın nedeninin dinamit patlatılması sırasında gaz birikiminin kontrol edilmemesi ve havalandırma eksikliği olduğu sanılıyor. Oysa söz konusu işletme mayıs ayında denetlenmiş, eksiklikleri görülmüş, aralık ayına dek eksikliklerin tamamlanması için süre verilmiş. Burada denetim sisteminin yanlışları ortaya çıkıyor. İnsan yaşamının söz konusu olduğu durumlarda, eksiklikleri olan maden ocakları bunlar giderilene dek kapatılsa bu tür kazalar meydana gelmeyecek.
Bazı işverenler açısından, işçi yaşamının güvenliği bir maliyet kalemi. Gaz izleme istasyonu kurulması pahalı bir yatırım. Peki, işçi yaşamının korunması devlet açısından ne denli önceliğe sahip? Onu da 15 Ağustos 2009’da yürürlüğe giren “İşyeri Sağlık ve Güvenlik Birimleri ile Ortak Sağlık ve Güvenlik Birimleri Hakkında Yönetmelik”te görüyoruz.
Yönetmelik, en az 50 işçi çalıştıran işyerlerini kapsamakta. Oysa, SSK kayıtlarına göre, 50 ya da daha fazla işçi çalıştıran işyeri sayısı 21.217 iken, 50’nin altında işçi çalıştıran işyeri sayısı bir milyondan fazla. 2007 yılında 80602 iş kazasından 45549’u 50’nin altında işçi çalıştıran işyerlerinde meydana gelmiş.
Yönetmelikte, sağlık, güvenlik biriminin sadece sanayiden sayılan işyerlerinde kurulması öngörülüyor. Hastane, katı atık toplama, havaalanı yer hizmetleri gibi sağlık ve güvenlik açısından risk taşıyan işyerlerinde sağlık, güvenlik birimi kurulmuyor.
Sağlık özelleşiyor...
Yönetmelik, işyerindeki sağlık ve güvenlik hizmetlerini özelleştiriyor. İş güvenliği uzmanlarını yetiştirme yetkisi özel eğitim kurumlarına da verilmekte. İşçi sağlığı, iş güvenliği ve işyeri hekimliği alanlarına özel sağlık kuruluşlarının girmesine izin verilmekte. Ayrıca, iş güvenliği uzmanlarının ücretlerini işverenden alması, bağımsız davranmalarını engelleyecek.
Yönetmelikte yer alan bu düzenlemelerin çalışanların güvenliğine hizmet etmeyeceği açık. Bu nedenle yönetmeliğin iptali için Danıştay’da Maden Mühendisleri Odası tarafından dava açılmış bulunmakta.
Bunun yanında, Çalışma Bakanlığı’nın 11.11.2009 tarihli genelgesinde, Bakanlık müfettişlerinin, işçi şikâyetlerini denetim yapmadan yazışma ile sonuçlandırmaları öngörülüyor.
Bursa’daki patlamayla ilgili olarak etkili bir soruşturma yürütülüp sorumluların yargı önüne çıkarılması için her türlü çabanın gösterilip gösterilmediğini, ölenlerin ailelerine ne tazminat verildiğinin izlenmesi gerekir. Olay gazete sayfalarında bir gün yer aldıktan sonra unutulan bir olay olmamalı. Bu konunun izlenmesi ve kamuoyunun bilgilendirilmesi işçi sendikalarına düşen bir görev.
İnsan yaşamını maliyet kalemi olarak gören işletmelere izin verildiği, işletmeler doğru dürüst denetlenmediği, işçi sağlığı ve güvenliği konularında, sendikalar, uzmanlar, meslek örgütleri bir yana itilip özel kurumlara rant sağlayan yönetmelikler çıkarıldığı sürece, işçi ölümlerinin baş sorumlusu siyasal iktidarlar olacak.