Rıza Türmen

Rıza Türmen

rturmen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Geçtiğimiz pazartesi sabahı meydana gelen olaylarda İsrail’in eylemlerini ayrı ayrı ele almak gerekir:
a. İsrail askerlerinin silahsız sivilleri taşıyan gemilere binerek açtıkları ateş sonucunda pek çok insanın ölmesi ve yaralanması, B.M. Şartı’nın 2. maddesinin 4. fıkrasının ihlali niteliğinde. Aynı zamanda yaşam hakkı gibi temel bir insan hakkının da ihlali. Silahsız sivillere karşı İsrail askerlerinin güç kullanmasını, meşru savunma ile haklı göstermek olanaksız. İsrail’in iddia ettiği gibi, gemideki bazı kişiler sopalarla direnmiş olsalar bile, ateş açarak öldürmeyi haklı göstermez. Meşru savunmanın koşulları arasında kullanılan gücün tehlike ile orantılı olması ve tehlikeyi başka türlü önleyecek olanak bulunmaması var. Elinde öldürücü silah bulunmayan kişilere, başka hiçbir önlem almaya çalışmadan, öldürmek amacı ile ateş açılmasının meşru savunmanın koşulları ile bağdaşmadığı açık.
b. Açık denizlerin serbestliği ilkesi, hiçbir müdahale olmadan seyir serbestliğini de kapsıyor. Bu ilkenin, korsanlık, köle ticareti, uyuşturucu kaçakçılığı, korsan yayın yapmak gibi istisnaları var.
Savaş durumunda, savaşan taraflardan birinin uyguladığı ablukayı delmek isteyen ticaret gemilerinin durdurulabileceği uluslararası hukukta kabul ediliyor. Ancak bu eylemin hukuka uygun olabilmesi için önce ablukanın hukuka uygun olması gerekir. Oysa, İsrail’in uyguladığı abluka hukuka uygun değil.
Abluka bir savaş eylemi. 1974’te kabul edilen B.M. “Saldırının Tanımı” belgesinde abluka “saldırı” tanımına giriyor. Saldırının meşru olup olmadığına karar vermek yetkisi ise B.M. Güvenlik Konseyi’nin. Güvenlik Konseyi’nin İsrail’in ablukasını meşru gören bir kararı yok. Tersine, 1860 sayılı kararda Güvenlik Konseyi, Gazze’ye, hiçbir engellemeye maruz kalmadan insancıl yardım yapılmasını öngörüyor. Bu nedenle, İsrail’in ablukasının hukuka uygun olduğu söylenemez. O zaman İsrail’in ablukanın delinmesini önlemek amacıyla açık denizdeki gemilere el koyması da hukuka aykırı bir eylem.
Ancak bu eylemi “korsanlık” olarak nitelemek doğru değil. Korsanlık, özel amaçlarla, sivil gemiler tarafından yapılan hukuka aykırı eylemler. Devletin eylemleri hukuken “korsanlık” olamaz. İsrail’in yaptığı hukuk dışı bir saldırı.
c. Gemilerdeki sivillerin, hiçbir hukuki dayanağı olmadan tutuklanmaları, sorguya çekilmeleri, özgürlüklerinden yoksun bırakılmaları insan haklarının ihlali niteliğinde.
Bu eylemler İsrail devletinin ajanları tarafından yapıldığından, İsrail sorumlu. Devletin sorumluluğu objektif sorumluluk. Başka bir deyişle, İsrail askerleri talimatları dışında davranmış olsalar bile, devlet adına hareket ettiklerinden devletin sorumluluğuna yol açıyor.
İsrail devletinin sorumluluğu saptandıktan sonra, Türkiye İsrail’den özür dilemesini, olaydan sorumlu askerlerin cezalandırılmasını, zarar gören bütün bireylere ve gemi sahibine tazminat ödenmesini isteyebilir.
Türkiye bu istemlerini diplomatik yollardan İsrail’e yapabileceği gibi, Uluslararası Adalet Divanı (UAD) gibi yargı organlarına da yapabilir. Ancak, Türkiye ve İsrail, UAD’nin zorunlu yargı yetkisini tanımadıkları için, UAD’nin yetkisini bu olayla sınırlı olarak tanıdıklarına ilişkin bir beyan yapmaları gerekir. İsrail’in böyle bir beyan yaparak sorunu UAD’ye götürmek isteyeceği çok kuşkulu. İki taraf kabul ederse sorun hakem mahkemesine de götürülebilir.
Başka bir seçenek, B.M. Genel Kurulu ya da Güvenlik Konseyi’nin, UAD’den istişari görüş istemesi. İsrail’in Bati Şeria’da yaptığı duvarla ilgili olarak B.M. Genel Kurulu UAD’den istişari görüş istemiş, UAD 2004 yılında verdiği görüşte, duvarın uluslararası hukuka aykırı olduğunu belirtmişti.
Türkiye, son olayların uluslararası kamuoyunda yarattığı olumlu havadan yararlanarak B.M. Genel Kurulu’nda kabul edilecek bir karar ya da ABD’yi ikna edebilirse, Güvenlik Konseyi kararı ile, UAD’den abluka ile ilgili istişari görüş istenmesine öncülük edebilir.
UAD’nin vereceği istişari görüş bağlayıcı olmasa bile İsrail üzerinde büyük bir baskı oluşturur ve İsrail’in ablukanın delinmesini önleme çabalarının hukuka aykırılığı saptanmış olur.
Türkiye soğukkanlı ve hukukun sınırları içinde kalarak tepki gösterdiği sürece İsrail’e karşı moral üstünlüğünü sürdürecek.