Rıza Türmen

Rıza Türmen

rturmen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Her eğitim sistemi bir insan projesi içerir. Belirli tipte bir insan yaratmayı amaçlar. eğitim programlarına, ders kitaplarına bu insan projesi yön verir. Türk eğitim sistemi nasıl bir insan yaratmayi amaçlıyor? Türkiye İnsan Hakları Vakfı ile Tarih Vakfı’nın birlikte yürüttükleri “Ders Kitaplarında İnsan hakları II. Tarama sonuçları” başlıklı araştırma bu soruya yanıt niteliğinde. Araştırmanın bazı sonuçlarını sizinle paylaşmak istiyorum.
10. sınıf din kültürü ve ahlak bilgisi programında, insan hakları “Allah’ın kullarına hiçbir ayrım gözetmeden verdiği haklar” olarak tanımlanmakta. 9. sınıf ders kitabında ise “insan haklarına saygılı olmanın hem bir vatandaşlık görevi hem de dini bir yükümlülük” olduğu belirtiliyor. İnsan haklarını dinle ilişkili olarak öğretmek yanlış sonuçlar doğurur. Dinsel ahlak kuralları ile insan hakları aynı şey değil. İnsan hakları aydınlanma çağının laik düşüncesi ile ortaya çıkıyor. Laik hukuk anlayışına dayanıyor. Bireyin haklarının korunması öncelikle devletin görevi. Laik bir devletin dinsel kaynaklı hakları korumak gibi bir görevi olabilir mi?

‘Biz’ ve ‘ötekiler’ ayrımı

Ders kitaplarında Türk-İslam sentezinin izlerini görüyoruz. İlkokul sosyal bilgiler kitaplarında “İslamın inanç esasları ve ahlaki ilkeleri Türklerin kültürel değerleriyle oldukça uyumluydu.” “Din değiştiren Türk toplulukları ulusal kimliklerini de kaybederler.” “Mani dini, hayvan etinin yenilmesini yasaklayan, savaşa karşı çıkan, askerliğe önem vermeyen felsefesi ile Türk inancına ve yaşantılarına uygun değildi” gibi ifadeler yer alıyor.
Ders kitaplarında etno-kültürel bir milliyetçilik anlayışı çok belirgin. Bu, homojen bir toplum yaratmaya yönelik, “biz” ve bizden farklı “ötekiler” ayrımına dayanan, “ötekiler”in düşman olarak algılandığı bir milliyetçilik anlayışı. Örneğin, ders kitaplarında, tarih öncesi çağlardan beri süregelen bir Türk etnik kimliği vurgulanıyor. İlk uygarlığı yaratan Türkler. Hunlarda ulus olma bilinci ortaya çıkıyor. Bir ders kitabında etnik Türk dünyası haritası var. Savaşmak Türk kimliğinin ayrılmaz bir parçası. “Türk milletinin tarihinde savaş, vatan ve millet çıkarlarının korunması bakımından kutsal bir ödev olarak kabul edilmektedir. “ (İlköğretim Türkçe kitabı)

‘Sürekli tehdit’ teması

Türkiye’nin sürekli bir tehdit altında yaşadığı ders kitaplarında sıkça işlenen bir tema. “Bölge ülkeleri ve bölgede gözü olan gelişmiş ülkeler, Türkiye’nin güçlenmesinden rahatsızlık duymaktadırlar... Türkiye’nin jeopolitik özellikleri Türkiye’ye yönelik iç ve dış tehditleri artırmaktadır. Türkiye, günümüzde ve gelecekte her zaman iç ve dış tehditlerle karşı karşıya kalacaktır.”
Azınlıklar, ders kitaplarında 19. yüzyıldan cumhuriyete kadar uzanan süreç boyunca hain ve nankör olarak anlatılıyor. Öğrencilere adeta azınlıklardan dost olmayacağı söylenmek isteniyor. Buna karşılık Türkiye’de yasayan farklı etnik, dinsel gruplardan söz edilmiyor. Azınlık Hakları Grubu adli sivil toplum kuruluşunun “Türkiye’deki Eğitim Sisteminde Azınlıkların Durumu” başlıklı raporunda da, azınlıklara karşı ayrımcı ifadelerin ders kitaplarından ayıklanması, kitaplarda etnik, dinsel topluluklar hakkında bilgi verilmesi, çok kültürlülük ve hoşgörünün öğretilmesi, ırkçılıkla mücadeleye yer verilmesi öneriliyor.
Din kültürü ve ahlak derslerinde verilen bilgilerin eleştirisi AİHM’nin Zengin/Türkiye kararında yeterince var. AİHM din dersinin, nesnel, eleştirel, çoğulcu bir biçimde öğretilmediğini, endoktrinasyon niteliği taşıdığını söyledi. Yukarıda değinilen araştırmada da din dersinin ilahiyatçı bir anlayışla verildiği belirtiliyor.

Kutuplaşmaların nedeni

Ders kitaplarındaki taramanın ortaya çıkardığı gerçek, Türkiye’de eğitimin çoğulcu, farklılıklara yer veren, insan haklarına duyarlı, evrensel değerleri öğreten bir eğitim olmadığı. Eleştirel düşünme yerine mutlak doğruların öğretildiği, haklardan çok ödevlerin vurgulandığı bir anlayış egemen. Bu eğitimden geçen çocuğun, farklılıklara kapalı, şiddeti dışlamayan bir milliyetçiliği benimsemiş, yabancı düşmanı, hoşgörüsüz bir insan olması kaçınılmaz.
Böyle bir insan, doğal olarak bağımsız bir birey olmak yerine cemaatsel yaşamı benimsemeye eğilim gösterecek. Türkiye’deki kutuplaşmaların, aynı düşüncede olmayana karşı duyulan düşmanlığın, dengeli, akılcı, uzlaşıcı tartışma yerine en uç görüşlerin benimsenmesinin, farklılıklara karşı gösterilen ırkçılığa kadar varan hoşgörüsüzlüğün nedenlerini eğitim sisteminde aramak gerek.
Eğitim sistemi, hükümetin tercihlerinden kaynaklanıyor. Bu sistemin çağdaşlaştırılması da hükümete düşen bir görev.