Günlerdir süren anayasa tartışmaları ışığında, yargı bağımsızlığının anahtarı niteliğindeki HSYK ile ilgili eleştirileri ve bunlara verilen yanıtları masa üstüne yatırmak neye oy vereceğimizi bilmek bakımından yararlı olabilir.
HSYK’da son yargıç kararnamesi görüşmeleri sırasında Adalet Bakanı ile HSYK’nın yargıç üyeleri arasında çıkan anlaşmazlık, referandumdan “evet” sonucu çıkması durumunda yargıyı neyin beklediğini somut bir biçimde gösterdi.
HSYK ile ilgili değişikliklere ilişkin eleştirileri şöyle özetleyebiliriz:
Adalet Bakanı’nın başkanlığı ve müsteşarın üyeliği HSYK’nın bağımsız çalışmasını engelliyor. Mevcut durumda Adalet Bakanı şu yetkilere sahip: Gündemi Adalet Bakanlığı yapıyor. Son yargıç kararnamesinde de görüldüğü gibi, Adalet Bakanı gündemdeki bir maddenin görüşülmesi sırasında bile, istemediği bir öneri ile karşılaşırsa, maddeyi gündemden çekerek görüşülmesini önlüyor. Kurul, Bakan’ın daveti üzerine toplanabiliyor. Kurulda Bakan’ın istemediği bir karar kabul edilmesi olasılığı varsa, müsteşar toplantıdan çıkarak oylama yapılmasını önlüyor.
Yeni anayasa paketinde bunlara ek olarak Bakan’a şu yetkiler veriliyor:
Anayasa’ya Kurul’un yönetimi ve temsilinin Bakan’a ait olduğu yolunda bir cümle ekleniyor. Böylece yargıçların kendi kendilerini yönetemeyecekleri bir anayasa hükmü oluyor. Yeni kurulacak sekreteryanın Genel Sekreter’ini atama yetkisi Bakan’a veriliyor. Kurul’un çalışma usulünün, yeni kurulacak dairelerin oluşumunun kanunla düzenlenmesi öngörülüyor. Başka bir deyişle, anayasa değişiklikleri yürürlüğe girdikten sonra, hükümet çıkaracağı yasa ile HSYK’nın bağımsızlığına son darbeyi vurma yetkisini elinde tutuyor. Değişiklik metninde Adalet Bakanı için “Başkan” unvanı kullanılıyor. Böylece, HSYK Başkanı olarak yapacağı işlemler yargı denetimi dışında bırakılıyor.
Bu eleştirilere şöyle bir savunma yapılıyor:
Anayasa değişiklikleriyle HSYK’nın üye sayısı 7’den 22’e çıkarılıyor. Bakan’ın 20 üyeyi etkilemesi daha güç. Bundan böyle HSYK’da bütün yargının temsili sağlanacak. Daha demokratik bir kurum olacak. Kast sistemi yıkılacak. HSYK’ya bina, sekreterya verilecek. Müfettişler HSYK’ya bağlanacak. Bakan, dairelerin toplantılarına katılamayacak. Meslekten çıkarma kararları yargı denetimine açılacak. Bu yeniliklerin sonucunda HSYK Avrupa standartlarına uygun bir hale gelecek.
Ne var ki, savunma için belirtilen görüşler eleştirilere yanıt değil. Eleştirilerle savunma için ileri sürülen görüşlerin konuları farklı. Eleştirilerin ağırlık noktası Bakan’ın başkanlığı ve sahip olduğu yetkiler. Yanıt olarak söylenen HSYK’nın üyelik sayısının 22’ye çıkarılması, temsilin genişlemesi, sekreterya kurulması, Bakan’ın yetkileriyle ilgili değil. Müfettişlerin HSYK’ya bağlanması da bir anlam taşımıyor. Müfettişleri atama yetkisi Adalet Bakanlığı’nda. Ayrıca, müfettişler Bakan’ın onayı olmadan soruşturma yapamıyorlar.
HSYK’nın Avrupa standartlarına uygun bir hale getirildiği gerçeği yansıtmıyor. Avrupa’da Adalet Bakanı’nın HSYK’ya başkanlık yaptığı ve böylesine geniş yetkilere sahip olduğu başka bir ülke yok. Avrupa’da hiçbir ülkede hem bakan hem de müsteşar HSYK’ya üye değil. Sık sık Fransa, İtalya örnekleri veriliyor. Fransa’da Cumhurbaşkanı’nın Yüksek Yargıçlar Konseyi Başkanı olması kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırı görüldüğünden anayasada değişiklik yapıldı. Yeni sistemde yargıçlar ve savcılar için iki ayrı kurul oluşturuluyor. Yargıçlar Konseyi’ne Yargıtay Başkanı, Savcılar Konseyi’ne Yargıtay Başsavcısı başkanlık yapıyor. İtalya’da ise cumhurbaşkanlığı sembolik bir makam. Cumhurbaşkanı’nın Yargıçlar Konseyi başkanı olması da sembolik. Gerçekte başkanlık yüksek yargı tarafından yürütülüyor.
Kaldı ki, Avrupa Yargıçlar Konseyi, Venedik Komisyonu, AB uzmanları HSYK başkanlarının HSYK’daki yargıçlar tarafından seçilmesini, siyasal parti üyelerinin başkanlık yapmamasını öngörüyorlar.
HSYK yargının bağımsızlığını sağlamak amacıyla kurulan bir kurum. Bu amacın gerçekleşmesi için, hükümetin HSYK’dan elini çekmesi gerekir. Hükümet bunu yapmak istemiyorsa, dolambaçlı yollardan HSYK’yı ve dolayısıyla yargıyı denetim altına almaya çalışmak yerine HSYK’yı kaldırsın. Yargıyı açıkça Adalet Bakanlığı’na bağlasın. Her şey daha açık ve basit olur. Hükümet ayağındaki prangalardan kurtulur. Türkiye’deki rejimin de adı konmuş olur.
Referandumda halkı bekleyen en büyük sınav bu. Halk yargıya sahip çıkarak bağımsızlığını mı savunacak, yoksa yürütmeye bağlanmasına sessiz mi kalacak?