Rıza Türmen

Rıza Türmen

rturmen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

DİSK, 1 Haziran’da, yeni bir anayasayla ilgili görüşlerini içeren “Özgürlükçü, Eşitlikçi, Demokratik ve Sosyal Yeni Bir Anayasa için Temel İlkeler” başlıklı raporunu açıkladı. DİSK’in böyle bir yeni anayasa hareketi başlatmış olması çok olumlu bir gelişme. Genel çizgileriyle, DİSK’in raporu toplumdaki yeni anayasa tartışmaları için uygun bir zemin yaratıyor.
DTP’nin de bir anayasa tasarısı üzerinde çalıştığını öğreniyoruz. Yaz tatiline girmeden başka anayasa raporları ortaya çıkabilir.
Bütün bunlar toplumda yeni bir anayasaya gereksinme duyulduğunun işaretleri. Bu gereksinme iki nedenden kaynaklanıyor: Birincisi, Türkiye’nin bugünkü koşulları yeni bir toplumsal uzlaşı arayışına yol açıyor. Dinsel, etnik, seküler cemaatlere bölünmüş, insanları bir arada tutan ortak noktaların giderek daha çok eridiği bir toplumda, bir arada yaşamayı olanaklı kılacak yeni bir toplumsal sözleşmeye gereksinme var. Böyle bir toplumsal sözleşme ancak yeni bir anayasayla yapılabilir. 

Uzlaşı anayasası arayışı
İkinci neden, 1982 Anayasası’ndan kaynaklanıyor. Her anayasa yapıldığı zamanın koşullarını, o döneme egemen olan düşünceyi yansıtır. 1982 Anayasası, 12 Eylül askeri darbesinin anayasası. Demokrasiyi, hak ve özgürlükleri demir bir cendereye sokan, devleti bireylere karşı korumayı amaçlayan bir anayasa. Ne denli değiştirirseniz değiştirin, 1982 Anayasası’nın bu temel yapısını değiştiremezsiniz.
Bu temel yapıya ters düşen liberal hükümleri anayasaya koymak, anayasayı tutarsızlaştırabileceği gibi, ona yamalı bir bohça niteliği kazandırmaktan öteye geçemez. Sivil toplumdan gelen yeni anayasa taleplerine siyasetçilerin direnmeleri yanlış olur. Demokratik bir siyasal çizgide yürümeyi seçen bir siyasetçi daha demokratik, daha uzlaşıcı bir toplum yaratmak için toplumdan gelen taleplere kulağını tıkamamalı. “Yeni bir anayasa gerekip gerekmediğine ben karar veririm” dememeli.
Yeni anayasa bir uzlaşı anayasası, bu toplumda yaşayan herkesin “Bu benim anayasam” diyebileceği, bir kavga değil, bir barış anayasası olacaksa, her şeyden önce hiçbir siyasal partinin anayasası olmamalı.
O nedenle, yeni anayasanın bir kurucu meclis tarafından yapılması önemli. Meclis üyelerinin, görevleri sona erdikten sonra ödüllendirilmeyecekleri ya da hiçbir ayrıcalığa sahip olmayacakları önceden belirlenmeli. Kurucu meclis, bütün önerilere açık, halkın görüşlerini dikkate alan, saydam bir yöntemle çalışmalı. Katılımcı bir anayasa yapmalı. Süre bakımından aceleci davranmamalı. 

Hak ve özgürlüklere öncelik
Kurucu meclisten çıkacak metnin doğal olarak önce TBMM’nin onayına, sonra halkın onayına sunulması gerekir.
Yeni anayasanın bireysel hak ve özgürlüklere öncelik vermesi, bu hak ve özgürlüklerin ekonomik ve sosyal haklarla tamamlanması önem taşıyor. Yeni bir anayasa yapılmasının en önemli nedenlerinden biri bu.
Bunun yanında, “halk egemenliği” ilkesinin özünü zedelemeden, ama aynı zamanda demokrasiyi çoğunluğun istediğini yaptığı bir rejim olarak görmeden, hukuk devleti ile demokrasi arasında doğru bir denge kurmak, yeni anayasanın kalıcılığını kararlaştıracak unsurlardan biri olacak. Bu bağlamda, yeni anayasada günümüzde hukuk devletinin işlemesini güçleştiren engellerin ayıklanması gerekecek.
Daha demokratik bir Türkiye yaratacak böyle bir uzlaşı anayasası, birbirimizle kavga ederek tükettiğimiz enerjiyi, Türkiye’nin gelişmesine, ilerlemesine yöneltmek olanağı sağlayacak. O nedenle, Türkiye’nin geleceği bakımından yeni bir anayasanın önem taşıdığına inanıyorum.