Rıza Türmen

Rıza Türmen

rturmen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Başkan Obama, NATO zirvesinde, “AB’nin Türkiye’nin tam üyeliğine doğru ilerlemesini” istedi ve bunun “Türkiye’nin sıkıca Avrupa’ya bağlanmasını sağlayacağını” belirtti.
Buna Fransız Cumhurbaşkanı Sarkozy hemen gereksiz sertlikle yanıt verdi. Türkiye’nin üyeliğinin AB üyesi devletlerin işi olduğunu, kendisinin her zaman Türkiye’nin üyeliğine karşı olduğunu ve bundan sonra da olacağını söyledi.
Sonra da alay edermişçesine, “Türkiye çok büyük bir ülkedir. Avrupa’nın ve AB’nin müttefikidir. Ayrıcalıklı bir ortak olarak kalacaktır” gibi sözlerinin doğuracağı zararı azaltmaya yönelen ama gerçekte çoğaltan sözler söyledi. 

Sarkozy’nin yersiz çıkışı
Obama, Türkiye’de, Bay Sarkozy’ye yanıt verdi: ”ABD, AB üyesi değildir, doğru. Ama bu benim düşündüklerimi söylememi engellemez. Avrupalılar da ABD politikalarının nasıl olması gerektiği konusunda bize fikir verdiler. Ne yapmamamız gerektiği konusunda önerilerde bulunmakta hiç de utangaç davranmadılar” dedi.
Bay Sarkozy’nin Türkiye’nin AB üyeliğine ilişkin görüşleri iyi biliniyor. Ancak, Türkiye yeni reform hazırlıkları içindeyken bu sözler yardımcı olmadı. Bay Sarkozy’nin yersiz tepkisi, ABD ile Fransa arasında önemli bir görüş ayrılığını da su yüzüne çıkardı.
Bay Obama’nın anladığı, Bay Sarkozy’nin anlamadığı bir gerçek su:
AB üyeliği kapısının kapanması, Türkiye’de siyasetin büsbütün aşırı uçlara çekilerek iyice sertleşmesi, demokrasiden uzaklaşması sonucunu doğurabilir. Türkiye’ye otoriter, kimliğe dayalı, içine kapanık eğilimler egemen olur. Bu, kapalı bir Türk-İslam milliyetçiliği ya da ulusalcı bir rejim yaratabilir. 

Türkiye’nin önemi
Böyle bir siyasal iktidar, Türkiye’yi Batı’nın evrensel değerlerinden kopuk, dinsel değerlerin ya da Baas tipi rejimin egemen olduğu bir Ortadoğu ülkesine dönüştürebilir. Böyle bir Türkiye’nin bölgesel barış ve istikrar açısından yaratacağı sonuçlar açık. Avrupa stratejik bir ortak kaybeder.
Türkiye’nin jeopolitik önemi, Soğuk Savaş sonrasında azalmadı, arttı. Yeni boyutlar kazandı. Örneğin, enerji yollarının kesiştiği noktadaki Türkiye, Avrupa’nın enerji geleceği bakımından büyük bir önem taşıyor. Siyasal bakımdan bölgedeki en önemli güçlerden biri.
Eski Fransa Başbakanı Michel Rocard’ın, “Türkiye’ye Evet” adlı kitabında belirttiği gibi, AB üyeliği reddedilen bir Türkiye, potansiyelini Avrupa karşıtı bir yöne kaydırabilir.
Bay Sarkozy’nin anlamadığı ikinci gerçek, Türkiye’ye özel statü tanınması, ayrıcalıklı ortaklık gibi bir seçeneğin bulunmadığı. Türkiye, 1996 Gümrük Birliği Anlaşması ile zaten böyle bir statüye sahip. Bunun ötesinde olabilecek tek gelişme tam üyelik.
Bay Sarkozy’nin yanıldığı üçüncü gerçek, Türkiye’nin kimliği ile Avrupa’nın kimliği. Türkiye, Osmanlı’dan bu yana Avrupa’nın bir parçası olmuş. Cumhuriyetle birlikte bu kurumsallaşmış. Türkiye Cumhuriyeti, demokratik kurumlarıyla, bunların dayandığı değer sistemiyle, hukukuyla, sanatıyla, Avrupa’nın ayrılmaz bir unsuru. 

Türkiye’nin dışlanması
O nedenle, Avrupa Konseyi, NATO, OECD gibi Batı örgütlerinin üyesi. Avrupa’nın içinde duruyor. Bay Sarkozy ve onun gibi Türkiye’yi Avrupa’nın kenarında tutmak isteyenlerin çabaları, Türkiye’nin Avrupa’dan çıkmasıyla sonuçlanabilir.
Sorun, aynı zamanda Avrupa’nın kendi kimliği. Avrupa nedir? Bay Sarkozy’nin yaptığı gibi Avrupa’yı coğrafi sınırlarla tanımlamak olanaksız. Avrupa’yı kendini oluşturan özelliklerle tanımlamak gerekir. Avrupa, dışa dönük, evrensel bir değer sistemi. Demokrasi, bireysel hak ve özgürlükler, hukuk devleti bu değer sisteminin temel taşları.
Demokrasi farklılıklarla, bu farklılıkların doğurduğu çelişkilerle yaşar. Yeter ki, bireysel hak ve özgürlükler çiğnenmesin. Hukuk devleti ortadan kalkmasın. Türkiye’nin dışlandığı bir Avrupa, farklılıkları, evrenselliği, dışa dönüklüğü reddeden, içine kapalı, yabancı düşmanlığıyla yaşayan bir Avrupa’ya dönüşür.
Bay Sarkozy’nin tercihinin bu olduğu gözüküyor.