Rıza Türmen

Rıza Türmen

rturmen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Osman Olcay’ın öldüğünü bir SMS mesajından öğrendim. Yaşadığı sürece hiçbir yere, hatta kendi kabına sığamayan Osman Bey’in ölümünün ufak bir cama sığması beni rahatsız etti. Tıpkı yaşamının son yıllarının, kişiliğine hiç uygun olmayan dar bir mekâna sıkışması gibi...
Türk Dışişlerinin en parlak mensuplarından Osman Bey’in ölüm haberini duyunca gözlerimin önüne muzip gülümsemesi, ince uzun parmaklarını kavuşturarak karşısındakini dinlemesi, kızınca kaşını kaldırarak sözcüklerin üstüne basarak konuşması, her davranışına egemen olan zariflik, yanında çalıştığım yıllardan ve yazları Marmaris Tatil Köyünde geçirilen tatillerden kalan bir yığın anı gözümün önüne geldi. Yanında çalışmış olmanın verdiği derin mutluluğu anımsadım.
Yaşamım boyunca rastladığım insanlar arasında belki de beni en çok etkileyendi. Olağanüstü bir zekâya, olağanüstü bir kişiliğe sahipti. Birleşmiş Milletler Daimi Temsilciliğinde yanında çalışmak gibi büyük bir şansım oldu. Ben ilk dış görevinde çiçeği burnunda genç bir memur, Osman Bey Dışişleri Bakanı görevinden istifa ederek mesleğe dönmüş kıdemli bir Büyükelçiydi. Ama amir-memur ilişkisi dışında Osman Bey, sevdiğimiz, güvendiğimiz, saygıyla karışık hayranlık duyduğumuz bir dosttu.
Osman Bey zekâsını göstermeyi sevmezdi. “Ben anlamam, ben bilmem” oynardı. Yaşam onun için bir büyük tiyatro sahnesiydi. Kendisinin her zaman başoyuncu olduğu... Birleşmiş Milletler ise onun doğal sahnesiydi. Bu sahnedeki zekâ pırıltısı taşıyan oyunlarını yerli, yabancı herkes hayranlıkla seyrederdi. Ancak Türkiye’nin çıkarları söz konusu olduğu zaman, o parlak zekâsı keskin bir kılıca dönüşürdü. Arkasında oturup karşısındakileri ne denli güç duruma düşürdüğünü seyretmek bizim için büyük bir zevkti. Kıbrıs harekâtı sırasında Güvenlik Konseyi’ndeki performansı Türk diplomasi tarihinin en güzel örneklerindendir.
Hiçbir şeyi abartmayı sevmezdi. Dışişleri Bakan’ı olunca ilk yaptığı şeylerden biri, Bakan’ı karşılamak ya da uğurlamak için havaalanına gelmeyi yasaklamak olmuştu
Osman Bey gerçek bir Don Kişot’tu. Zekâsına karşın saf, idealist, dürüsttü. Değirmenlere yalın kılıç saldırmaktan hiç yılmadı. Bunu yaparken de arkasında ne cemaat, ne de siyasal parti vardı. Her zaman tek başınaydı. Bu onu savunmasız bırakırdı. O nedenle onu koruyacak, ayaklarının yere basmasını sağlayacak bir Sancho’ya gereksinimi olduğunu düşünürdüm. Yanında çalışan herkes kendisine bu Sancho rolünü biçerdi.
Osman Bey Dışişleri’nin yaramaz çocuğuydu. Otorite ile kavgalı, aykırı bir insandı. Dışişleri bakanlarının yanlışlarını ortaya çıkarmaya, Bakanlığın yanlış talimatlarına alaycı yanıtlar vermeye bayılırdı. Ancak günlerden bir gün, iktidar partisi milletvekillerine zamanın Dışişleri Bakanı hakkında düşündüklerini açık bir dille söyleyiverince merkeze çekildi. Ceza olarak işsiz bırakıldı.
Bundan Türkiye kazançlı çıktı. Bu süre içinde en iyi iki arkadaşından biri olan Prof. Seha Meray (diğeri eski Mili Eğitim Bakanı Necdet Uğur’du) ile birlikte Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna ışık tutan “Sevres Anlaşması’na Doğru”, “Osmanlı İmparatorluğu’nun Çöküş Belgeleri” ile “Montreux Boğazlar Konferansı” başlıklarını taşıyan son derece önemli yapıtlar yayınladı. Kitaplarda kullanılan Türkçenin duruluğu ve güzelliği yazarların dil konusunda ne denli özenli olduklarının göstergesidir.
Osman Bey elitti ama elitist değildi. Derin bir kültüre, geniş bir bilgi hazinesine sahipti. Cumhuriyet Türkiye’sinin yetiştirdiği en rafine aydınlardandı. Aydın olmanın neredeyse halk düşmanlığı sayıldığı, cemaat okullarından çıkanların giderek egemen olduğu bir Türkiye’de ona zaten yer yoktu. Bunu kendisi de gördüğü için hastalanmadan önceki yıllarda öfkeli, içine dönük bir insan olmuştu.
Osman Bey değişen bir Türkiye’de değişmemesi gereken değerlerin simgesiydi. Osman Bey’li bir dünya çok daha uygar, insancıl, ilginç, renkli bir dünyaydı.
Osman Bey bu yazıyı okusa beğenir miydi, bilmiyorum. Ama mutlaka muzip muzip güler “aman efendim, biraz abartmışsınız” derdi. İnşallah şimdi bulunduğu yerde çok sevdiği Fransızca kitaplarını ve Le Monde’unu okuyabiliyordur.