Rıza Türmen

Rıza Türmen

rturmen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Öğrencilerin protesto eylemleri ciddi bir olay. Protestoları “ileri demokrasiyi hazmedemeyenlerin işi” olarak nitelemek, arkasında örgütler aramak, öğrencilere omlet yapmayı ve derslerine çalışmayı tavsiye etmek, ya da yukarıdan bir bakışla “biz de bu yollardan geçtik, biliriz” diye başlayan ve nasıl iyi çocuk olunacağını öğreten öğütler vermek olayın hiç anlaşılmadığını gösteriyor. Hele polisin öğrencilere orantısız güç kullanmasını haklı göstermeye çalışmak çok yanlış bir tepki. Olayları alevlendirmekten başka bir sonuç vermez.
SBF’deki son yumurta olayından sonra savcılık soruşturma açmış. Asıl kız öğrencinin karnındaki bebeği tekmeleyerek öldürenler hakkında soruşturma açılması gerekmez mi?
Bunların yerine, öğrencileri dinleyerek ne istediklerini anlamaya çalışmak daha önemli. Ancak, böyle bir sureci başlatmak için herseyden önce, öğrenci eylemlerinin arkasında gizli güçler olmadığını, protestoların bir araç değil, kendi başına bir amaç olduğunu kabul etmek gerekir.
Öğrenciler ne istiyor? Öğrencilerin eylemleri demokrasi ve özgürlük merkezli. Bunun birkaç yönü var. Öğrenciler kendileriyle ilgili kararlara katılmak istiyorlar. Üniversitelerin yönetiminde söz sahibi olmak istiyorlar. Sistemin nesnesi değil öznesi, seyirci değil oyuncu olmak istiyorlar. Sn. Başbakan’ın rektörlerle yaptığı toplantıda öğrenci temsilcilerinin bulunmamasına duyulan öfkenin nedeni bu. “Üniversiteler bizimdir” sloganının anlamı da bu.
Ancak, daha demokratik bir üniversite isteminin gerçekleşmesine sistem izin vermiyor. Hükümetin politikaları, YÖK buna engel. Siyasal iktidarın kendi ideolojisine uygun tek tip insan yetiştirmeye yönelik eğitim politikası, biat kültürü, YÖK’ün üniversiteler üstündeki baskıları demokratik bir üniversiteye olanak tanımıyor. O nedenle, öğrencilerin protesto eylemleri genel olarak sisteme karşı. Üniversite eğitimine yon veren zihinsel yapıyı değiştirmek istiyorlar.
Öğrenciler, istemlerini dile getirmek için temel hak ve özgürlüklerini kullanmaya çalışıyorlar. Demokratik bir toplum olmanın vazgeçilmez öğeleri olan ifade özgürlüğü, toplantı özgürlüğü gibi temel hak ve özgürlüklerini polisin müdahalesi olmadan serbestçe kullanmak istiyorlar. Hükümetin bu özgürlüklerin kullanılmasını kaba güç kullanarak engellemesine karşı direniyorlar.
Öte yandan öğrenciler, eğitim koşullarını protesto ediyorlar. Harçlar, kalabalık sınıflar, neredeyse her kasabada açılan alt yapısı olmayan, eğitim kadrosu zayıf üniversiteler nedeniyle eğitim kalitesinin giderek düşmesi, mezun olduktan sonra issiz kalma olasılığının yüksekliği öğrencilerde öfke, mutsuzluk doğuruyor. Türkiye’de üniversitelere giriş son derece güç. Bu denli güç sınavlardan geçerek giren öğrencileri bekleyen eğitimden çok öğretime yönelik, kalitesi düşük bir eğitim ve mezun olduktan sonra belirsiz bir gelecek. Öğrenciler, bu sistemi protesto ediyorlar.
Koşulların iyileştirilmesini, harçların kaldırılmasını istiyorlar. O nedenle, ”Bu öğrencilere de ne oluyor? Neden böyle öfkeliler?” gibi sorular sormak anlamsız. Sorulması gereken soru, “Biz bu çocuklara ne veriyoruz? Nasıl bir eğitim, nasıl bir gelecek veriyoruz?” olmalı. Hükümetin bunun bir adım ötesine geçerek “Acaba nerede yanlış yaptık?” sorusunu sorması da yararlı olabilir.
Kamuoyu öğrencilere destek veriyor. Sendikalar, TÜSİAD, barolar öğrencilerin arkasında. Ankara ve İstanbul Baroları 11 Aralık tarihli ortak basın açıklamasında, “Demokrasiyi hedef alan (hükümetin) uygulamalarını şiddetle kınıyor, demokratik protesto hakkını hukuka uygun bir biçimde kullanan öğrencilerin yanında” olacaklarını belirtiyor.
Bunun dışında, ortak bildiride, demokrasilerde protesto, toplantı, gösteri haklarının ifade özgürlüğünün vazgeçilmez koşulu olduğu, siyasal iktidarın bu haklara saygı göstermesi gerektiği, siyasal iktidarın üniversite yöneticilerine karşı demokrasi ile bağdaşmayacak şekilde açıkça saldırıya geçtiği, polisin öğrencilere karşı ölçüsüz güç kullandığı, bütün bu yaşananların “totaliter devletin ve faşizmin artık çok yakından duyulmaya başlanan ayak sesleri” olduğu görüşlerine yer verilmekte.
Öğrencilerin protesto seslerine iktidarın gösterdiği tahammülsüzlük, kaba güçle bu sesleri susturmaya çalışması, Türkiye’de demokrasinin gerçek yüzünü göstermesi açısından çarpıcı.