AİHM’nin aile içi şiddetle ilgili Opuz/Türkiye kararından sonra Sayın Başbakan NTV’ye verdiği mülakatta, “Tekil bir olayı kalkıp da Türkiye geneline fatura etmek çok ciddi bir yanlış. Bu tekil olayların hepsi kendilerinde var. Sanki Türkiye’nin her yerinde bu tür şeyler oluyormuş gibi bunu değerlendirmek çok yanlış bir şey” dedi
TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Başkanı Sayın Gürdal Akşit, “Bir tek talihsiz olaya göre değerlendirip ceza öngörmek Türkiye’ye haksızlık. Karar düzeltilmeli” şeklinde konuştu.
Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Sayın Selma Aliye Kavaf, bütün dünyada kadınların dövüldüğünü, bunun bir “aile içi mesele” olduğunu belirtti.
Mahkeme davaya bakar
Siyasetçilerin AİHM’nin teknik yönlerini bilmemeleri anlaşılabilir. Hatta kararı okumadan kararla ilgili konuşmaları da kabul edilebilir. Ancak yukarıdaki söylemler, kadına karşı şiddet konusuna ve AİHM’ye belirli bir bakış açısı sergilediğinden üzerinde durulması gerekir.
Her şeyden önce AİHM bir mahkeme. Her mahkeme gibi, AİHM de önüne gelen dava ile sınırlı bir karar alıyor. Opuz davasında da AİHM’nin 3. Dairesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin üç ayrı maddesinin ihlal edildiğine oy birliği ile karar verdi ve Türkiye’yi 36.500 euro tazminat ödemeye mahkûm etti.
Hükümet üç ay içinde kararın Büyük Daire’ye götürülmesini isteyebilir. Ancak, Hükümetin istemi kabul edilip dava Büyük Daire’ye gitse bile, başka türlü bir sonuç çıkması olasılığı çok düşük.
AİHM, Opuz kararında, aile içi şiddete uğrayan kadınlar polise şikâyette bulunduklarında, polisin olayı soruşturmak yerine, arabulucu rolü oynamasını, mağduru evine dönmeye ikna etmeye çalışmasını, bu tür olayları, karışılmaması gereken aile içi olaylar olarak görmesini eleştiriyor.
Yargı organlarının, şiddet uygulayan eşe gelenek, töre, onur gibi nedenlerle en hafif cezayı vermeyi yeğlemesini ayrımcılık olarak niteliyor.
Bir haftanın özeti
Aile içi şiddet Türkiye’de tekil değil çoğul bir olgu... Başbakanlığa bağlı Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü’nün 2008 yılındaki kamuoyu araştırması aile içi şiddetin ne denli yaygın olduğunu gösteriyor.
Sadece geçtiğimiz bir hafta içinde Afyon’da bir genç kız, evlenmek istemediği icin döverek öldürüldü. Erzurum’da bir koca, kendisini terk eden eşine kurşun yağdırdı. Sakarya’da bir koca boşanma davası açan eşini 11 yerinden bıçakladı. Siirt’te 17 yaşında bir kız, erkek arkadaşının yanında iken babası ve ağabeylerinin saldırısı sonucu altıncı kattan düştü. Kaldırıldığı hastanede aile bireyleri tarafından beş yerinden bıçaklandı.
Aile içi şiddet çok yönlü bir sorun. Eğitim, sağlık ve adaletin içişleri bakanlıklarını ilgilendiren yönleri var. 4320 sayılı yasadaki ve TCK’daki eksikliklere, güvenlik güçlerinin ve yargının tutumlarına AİHM kararında değiniliyor. Bu bakımdan yön gösterici, incelenmesi gereken bir karar. Ama sorunun kökleri çok daha derinde. Çocukların ilkokuldan başlayarak kadın-erkek eşitliğinin bilincinde olmaları, bu bilinçle büyümeleri önemli. Bunun yanında kadının toplumsal yaşama eşit bir biçimde katılması önemli. Bunun için de önce kız çocukların eğitimi gerekli.
Uyarı olarak alınmalı
Kadına karşı şiddet, kadına karşı toplumsal bakış, kadının toplumdaki yeri ile yakından ilgili. Bunları değiştiremediğimiz sürece, aile içi şiddeti önlememiz olanaksız.
Aile içi şiddetin Türkiye’de böylesine ciddi bir toplumsal sorun olduğu ortadayken, Hükümet’in AİHM kararını eleştirmek yerine, kararı bir uyarı olarak kabul edip alınması gereken önlemler üzerine yoğun bir biçimde odaklanması daha doğru olmaz mı?