Kürt sorunu Türkiye gündeminin başına bir başka kapıdan girerek oturdu. Hasan Cemal’in Karayılan’la konuşması, ardından Cumhurbaşkanı’nın “İyi şeyler olacak” demesi Türk toplumunda bir beklenti yarattı.
Karayılan’ın Hasan Cemal’e söylediklerinde bu iyimserliği haklı gösterecek yeni bir öğe yok. Ancak, Türk halkı bu sorundan öylesine bıkmış, yorulmuş ki, iyimserlik rüzgârlarının esmesine ihtiyacı var.
“Kürt sorununun çözümü” derken neyi anlıyoruz? PKK’nın dağdan inmesi, silahı bırakması, terörün sona ermesi ise bu çok güç. Uzun bir sürecin belki en son noktası. Belki de hiçbir zaman tam olarak gerçekleşmeyecek. Osman Öcalan bu konuda Hasan Cemal’e, “PKK değişmez ...bugün Kürt siyasal ulusal birikiminin yüzde 95’i PKK’dan yanadır” diyor. Sonra PKK’nın neden bitirilemeyeceğini anlatıyor.
“PKK kendini üretebilen bir güçtür, ...kendine her zaman militan bulur. Kürdistan’ın coğrafyası da dağlıktır.”
Kültürel çoğulculuk şart
Soruna PKK sorunu olarak değil, Türkiye’nin demokratikleşmesi sorunu olarak bakmak daha sağlıklı bir yaklaşım. Kültürel çoğulculuk bugün demokrasinin en temel koşulu.
Türkiye’de bir Kürt kimliği var. Kürtleri, kendilerini çoğunluktan ayıran bu farklı kimlikle kabul etmek, tanımak, Kürt kimliğine yer açmak gerekli. Günümüzde insanlar çok kimlikli. Kürt kökenli bir birey kendini hem Kürt, hem Türk olarak görebilir. Başka kimlikleri de olabilir.
Kimlikler ne kadar genişlerse, aralarındaki çatışma da o kadar azalıyor. Etnik milliyetçilikten o kadar uzaklaşılıyor.
Kültürel kimliklerin kabulü kültürel hakları da birlikte getiriyor. İnsanların anadillerini konuşmalarının, devlete karşı ileri sürülecek bir talep değil, doğal bir özgürlük olduğunu biraz geç de olsa anladık. Kültürel haklar, buradan başlayarak eğitimden sokak adlarına kadar geniş bir yelpazeyi kapsıyor.
Çoğulculuğun ayrılmaz bir öğesi de eşitlik. Hiç kimsenin etnik kökeni nedeniyle ayrımcılığa uğramaması çok temel bir ilke. Eşitlik aynı zamanda toplumsal adaleti sağlamak bakımından da önemli. Doğu ve Güneydoğu’da yoksulluğa karşı bilinçli bir sosyal güvenlik politikasına gereksinme var.
Bütün bunların yanında, devletin bölgede yargıya ilişkin işlemlerden basın ve toplantı özgürlüğüne kadar insan haklarına saygılı bir tutum izlemesi gerekli.
En iyi örnek ETA
Devlet, terör sorunundan bağımsız olarak, Türkiye’yi daha demokratik, çoğulcu bir ülkeye dönüştürmek için bu önlemleri almalı. Bu önlemler, PKK’yı dağdan indirmez ama halk desteğini zayıflatır.
Bunun en iyi örneği, İspanya’daki ETA örgütü. İspanya’da Bask bölgesine verilen özerklik çok ileri bir noktada. Ancak, ETA terör örgütü tam bağımsızlık istediğinden, özerkliği yeterli bulmuyor. O nedenle, zaman zaman bombalar patlıyor, insanlar ölüyor. Ne var ki, Bask halkı bu terör eylemlerini desteklemiyor. ETA’ya karşı protesto gösterileri düzenliyor. Bask bölgesinde bir de, silahlı mücadeleye, teröre karşı çıkan, özerkliğin genişletilmesini isteyen Bask Milliyetçi Partisi (PNV) var. PNV’nin halk desteği ETA’dan daha güçlü.
Yeni oluşumların ortamı
Türkiye’de ise, DTP, PKK ile olan bağlarını reddetmemesine karşın, bölge halkının büyük bir çoğunluğunun oylarını alabilmekte.
Türkiye’de kültürel hakların tanınması, bölgenin refah düzeyinin yükselmesi sonucunda terörün anlamını yitirmesi, PKK’nın halk desteğinden yoksun, marjinal bir terör örgütüne dönüşmesi olanaksız değil. Böyle bir gelişme, siyasal düzeyde de önemli değişikliklere yol açabilir, PKK’dan bağımsız ve bölge halkının desteğine sahip yeni siyasal oluşumlar için uygun bir ortam yaratabilir.