Belirleyici güç

6 Ekim 2020

Doğu Akdeniz’den Ortadoğu’ya ve Kafkasya’ya kadar, Türkiye’nin yer aldığı coğrafyada bir süreden beri cereyan etmekte olan olaylar, uluslararası anlaşmazlıklarda hangi faktörlerin belirleyici bir rol oynadığına dair aydınlatıcı ve düşündürücü ipuçları veriyor.

Bir bakıma bu olanlar bir laboratuvardaki deneylerden çıkan sonuçlar gibi, bazı önemli tespitlerin ve değerlendirmelerin yapılması olanağını veriyor. Bundan doğru sonuçları çıkarmak da iş başındaki politikacılara, diplomatlara ve siyaset bilimcilerine düşüyor.

***

Son dönemde uluslararası kriz ve gerilimler adeta dünyanın sıklet merkezi haline gelen bu coğrafyada, çoğu kez “yumuşak güç” ile “sert güç”ü karşı karşıya getirmiş bulunuyor.

Kuşkusuz prensipte temenni edilen şey, anlaşmazlıkların diplomasi yoluyla müzakere masasında ele alınarak halledilmesi ve silahlı çatışmanın önlenmesidir.

Ne var ki bu bir türlü sağlanamıyor. Bunu gerçekleştirmek üzere kurulan mekanizmalar çoğu kez aciz veya yetersiz

Yazının Devamı

Karabağ savaşı: Nereye kadar?

2 Ekim 2020

BM Güvenlik Konseyi’nin “derhal ateşkes” kararına ve pek çok ülke liderinin bu yöndeki acil çağrılarına rağmen, Dağlık Karabağ’da geçen pazar günü Azeri ve Ermeni askeri güçleri arasında başlayan çatışmalar hâlâ bütün şiddetiyle devam ediyor. Bu savaş halinin daha ne kadar devam edeceği ve nereye kadar gideceği belli değil.

Azerbaycan ve Ermenistan liderleri, çatışmaların durması ve müzakerelerin başlaması için henüz gerekli şartların oluşmadığını belirterek, “sonuna kadar” savaşma kararlılığını beyan ettiler. Bakü’ye tam destek veren Ankara da Dağlık Karabağ’daki Ermeni işgali sona ermeden ateşkesin sağlanamayacağı mesajını verdi.

Bu durumda Güvenlik Konseyi’nin nadir gerçekleşen bir görüş birliğiyle aldığı karar, şimdilik havada kalıyor. Ancak bu eninde sonunda cephede silahların susmayacağı ve tarafların masaya oturmayacakları anlamına gelmez. Ama şimdilik ne Bakü’den ne de Erivan’dan “derhal” vurgusuyla alınan ateşkes kararına uyacaklarına dair bir işaret yok.

***

Yazının Devamı

Kafkas cephesinde bu kez durum farklı

29 Eylül 2020

Azerbaycan ile Ermenistan arasında Dağlık Karabağ bölgesinde çıkan çatışma daha geniş bir savaşa dönüşecek mi?

İki ülkenin 1994’te imzaladığı ateşkes anlaşması her ihlal edildiğinde sorulan sorular gene gündemde. Daha geçen temmuz ayında cephe hattının diğer stratejik bir noktasında patlak veren çatışma için de aynı endişe ifade edilmiş, ancak olayın büyümesi önlenmiş ve gene statükoya, yani “ne savaş, ne barış” durumuna dönülmüştü.

Bu kez Dağlık Karabağ bölgesindeki çatışmanın daha ciddi, topyekûn bir savaşa dönüşmesi kaygısını artıran farklı şartlar var.

Örneğin, pazar sabahı çıkan çatışma, bundan öncekilerden çok daha büyük güçlerle, çok daha şiddetli bir şekilde gelişti. İki taraf da hızla seferberlik ilan etti ve savaş halini sürdürme kararlılığını ortaya koydu. Rusya’dan ABD’ye, AB’den BM’ye kadar, uluslararası topluluktan gelen ateşkes çağrıları en azından bu aşamada yankı bulmuyor.

Yani yıllardan beri “donmuş” halde

Yazının Devamı

Güç politikası: Politika gerçeği

25 Eylül 2020

Şu soruya objektif ve samimi bir yanıt vermeye çalışalım: Eğer Türkiye “güç politikası”nı uygulamasaydı, uluslararası arenada bölgesel bir aktör olarak varlığını hissettirebilecek, sesin duyurabilecek miydi?

Bu soru özellikle son günlerde, Doğu Akdeniz-Ege krizindeki gelişmelerin ışığında, güncellik kazanmış durumda.

Kriz sırasında Türkiye, “sert güç” (“hard power”) diye tanımlanan güç kapasitesini sergileyen bir stratejiyi devreye soktu. Resmi beyanlardaki sert çıkışlarla birlikte, sahada askeri kudretini gözlerin önüne seren eylemlere girişti. Örneğin Ege’de ve Doğu Akdeniz’de çok sayıda savaş gemisi ve insansız hava araçlarının da dâhil olduğu hava gücüyle peş peşe tatbikatlar ve savaş oyunları sergiledi. Kendi belirlediği deniz yetki alanları içinde sismik araştırmaları da savaş gemilerinin eşliğinde kararlılıkla sürdürdü.

Ankara bunları yaparken, artık Türk Silahlı Kuvvetleri’nin envanterinde, bizzat kendi savunma sanatının ürettiği modern silahlara sahip

Yazının Devamı

Söylem iyi, ama eylem?..

22 Eylül 2020

Doğu Akdeniz-Ege krizinde bunca askeri güç gösterisinden ve “harbi retorik”ten sonra, gerilimi düşürmeye ve diyaloğu başlatmaya yönelik bazı resmi açıklamaların yapılması umut verici bir gelişme...

Bu “çatışma saha”sından “görüşme masası”na geçiş sürecine gelinebileceğine dair ilk olumlu işaret...

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’nin krizi diplomasiyle çözmeye hazır olduğunu açıklamasından sonra Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un aynı yönde, üstelik Türkçe yazılmış bir tweet ile karşılık vermesi, bu arada Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın’ın diyalog için temasların ileri bir noktaya geldiğini ve “istikşafi görüşmeler”in yakında başlayabileceğini belirtmesi, sınırlı da olsa, bir iyimserlik yaratmış bulunuyor.

Buna Türkiye’nin sahadaki tansiyonu düşürmek için, “Oruç Reis” sismik araştırma gemisini Antalya’ya “bakım amacıyla” çekmesini de eklemek gerek. Bunun asıl amacının,

Yazının Devamı

Masadaki ve sahadaki seçenekler

8 Eylül 2020

Doğu Akdeniz-Ege krizinde gerilimin tırmanışı devam ederken, gündeme gelen çözüm senaryolarının sayısı da giderek artıyor. Ne var ki üzerinde durulan seçeneklerden hangisinin hayata geçeceği, hatta bunlardan herhangi birinin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği dahi belli değil…
Bu belirsizliğin bir bakıma krizin ve çözümsüzlük halinin daha devam edeceği anlamına geldiği söylenebilir.

Şu anda ufukta iyimserliğe yol açacak herhangi bir belirti de gözükmüyor. Velev ki, krize son verebilecek beklenmedik bir gelişme olsun…

Aslında son haftalarda Türkiye ile Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan ile deniz yetki alanları konusunda ortaya çıkan ve hızla birçok ülkenin ve kurumun da müdahalesiyle günümüzün en önemli uluslararası meselelerinden biri haline gelen bu krize bir çare aranmıyor değil. İlgili ülkeler bir yandan gerilimi yükselten davranışlarını sürdürürken, diğer yandan da bu duruma çözüm getirecek planlar veya öneriler ortaya atıyorlar. Tabii herkes kendi

Yazının Devamı

“Değerli yalnızlık” değerlendirmesi

4 Eylül 2020

Son günlerde Doğu Akdeniz-Ege krizi vesilesiyle Türk TV kanalları Türk dış politikasına dair yorumlara geniş yer veriyorlar. Bu arada geceleri saatlerce süren açık oturumlarda, akademisyenlerin, politikacıların, emekli subay ve diplomatların tartıştığı konulardan biri de, Türkiye’nin son olaylarda uluslararası arenada karşılaştığı yalnızlığın nedenleri ve buna karşı nasıl davranılması gerektiğidir.

Bu tartışmalar, 2010’lu yıllarda başka olaylar nedeniyle Türk dış politikasının karşılaştığı sıkıntılar bağlamında ortaya atılan “değerli yalnızlık” kavramını yenide gündeme getirmiş bulunuyor.

O zaman da dış ilişkilerde Türkiye’nin bazı hallerde arzulanan desteği görmemesinden korkmaması ve tek başına da olsa yoluna devam etmesi gerektiği belirtiliyordu. Bu dik duruş için de “değerli yalnızlık” tabiri kullanılıyordu.

Yani o günlerde de dış ilişkilerde yalnız kalmanın pratikte gerçekten bir değer taşıyıp taşımadığı çok tartışılmış, karşı görüş olarak da dış politikada asıl amacın daha çok dost ve daha geniş uluslararası destek kazanmak olduğu

Yazının Devamı

Doğu Akdeniz-Ege krizinde kim neye güveniyor?

1 Eylül 2020

Doğu Akdeniz-Ege krizinde Türkiye ve Yunanistan başta olmak üzere, konuyla yakından veya uzaktan ilgili çeşitli aktörlerin tutumlarını belirlerken kime veya neye güvendiklerinin analizi ilginç bir tablo ortaya koyuyor.

Bu tablo sahada görünen oyuncuların çıkarları arasındaki derin uçurumu yansıttığı gibi, onları karşı karşıya ya da bir araya getiren faktörlere de ışık tutuyor.

Analize, sahnenin iki baş aktöründen, Türkiye ve Yunanistan’dan başlayalım:

- Türkiye’nin bu krizde bilinen kararlı tavrını alırken kime veya neye güvendiği sorusunun yanıtı açık: Tek kelimeyle, kendisine... Yani kendi gücüne...

Bunda askeri kapasitesi başlıca rolü oynuyor. Türkiye’nin bu alanda Yunanistan’a göre üstünlüğü tartışılmaz. Hem geniş insan kaynağı, hem özellikle son zamanlarda geliştirdiği savunma kapasitesiyle...

Türkiye bu güç gösterisiyle hakkını aramayı amaçlıyor: Bu alandaki kudretini caydırıcı bir enstrüman olarak kullanıyor. Diğer bir deyişle, Ankara haklı olduğuna inandığı davada,

Yazının Devamı