Şebnem Burcuoğlu

Şebnem Burcuoğlu

sebnem.burcuoglu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Psikoloğa gitmeye başlayan bir arkadaşıma nasıl bir deneyim yaşamakta olduğunu sorunca bana aynen şunu diyor: “Ne güzel ot gibi yaşayıp giderken annemin anlayışsızlığıydı, iki önceki sevgilimin basiretsizliğiydi falan derken geçmişime bombalama atlattı adam beni. Yarım kalan duygular, yediğim kazıklar ortaya dökülünce sinirlerim hepten bozuldu. Bir de ben anlatırken uzaklara dalıp konudan kopuyor...”

Hararetle içini döken arkadaşımın karşısında onu numaradan dinler bir pozisyon alıp kendi kendime düşüncelere dalıyorum. Bir yandan “Geçmişle işini halletmeden geleceğe adım atamazsın”, bir yandan da “Geçmişe mazi, geleceğe Niyazi” diyorlar ve kafam çok karışıyor. Geçmişle işimiz bitmedi mi? İşimiz bitti sanıp da kendimizi mi kandırıyoruz? Ve hepsinden önemlisi, kim bu Niyazi?

Haberin Devamı

Buradan Küba’ya yol

Arkadaşım konuşmaya devam ederken Haluk Bilginer’in “Pencere” isimli tiyatro oyunu aklıma geliyor. Bilginer, David Hare’in “Skylight” isimli eserini Türkçeleştirmiş; Esra Bezen Bilgin ve Kürşat Demir’le birlikte harikalar yaratmış. Altı yıl boyunca aşk yaşayan ve sonunda ayrılan bir çiftin yüzleşmesi anlatılıyor oyunda. Farklı hayat görüşlerine sahip iki insan yıllar sonra buluşup eteklerinde ne kalmışsa patır patır ortaya döküyor.

Oyunu seyrederken bir yandan aynı suyla iki kere yıkanmanın gereksizliğini teyit ederken, bir yandan da hayatımıza büyük iz bırakarak bir açıklama dahi yapmadan çekip giden o kişiyle o konuyu tamamen kapatıp hesaplaşmadan devam edebilmenin güçlüğünü anlıyorsunuz. Ve diyorsunuz ki “Sevgili geçmiş, adamı hasta etme. Geçeceksen geç”.

Belki de geçmişimizi irdelerken kapanmamış hesapları kapatıp kendimizi rahatlatmaya çalışmanın yanı sıra geçmiş sayesinde kendimize bir yetenek kazandırmalıyız, empati kurabilme yeteneğini mesela. “Bir insan acı duyabiliyorsa canlıdır. Başkasının acısını duyabiliyorsa insandır” demiş Tolstoy. Esas böğrümüzü yakan şey geçmişte yediğimiz kazıklar değil midir? Evet. O kazıkları hizalayıp uç uca getirsek buradan Küba’ya yol olmaz mı? Olur. Peki sadece bir seferliğine geçmişte kendimizi kurban olarak gördüğümüz anlarda bizim yaptığımız hatalara odaklansak ve yüzde yüz haklı olmasak? Kendimizi karşımızdakinin yerine koysak ve öyle düşünsek? Belki böyle yapsak sinirlerimizi tel gibi geren geçmişimiz, gelecekte daha adil bir insan olabilmenin kapısını açar bize.

Haberin Devamı

“Pencere” oyunundaki çift de geçmişi sorgularken empati dışında her şeyi yapıyor. Her ikisi de hayata sadece kendi penceresinden baktığı için ortak bir pencereden kafayı uzatamıyor. Bu yüzden geçmiş, incecik bir kağıt kesiği gibi duruyor parmaklarının ucunda. Geçmiyor bir türlü.

Üç dakika sonra ineceksin

Arkadaşım hâlâ konuşuyor. Yahu konudan ben bile koptum, psikolog nasıl kopmasın? Başımı “He, he” diye sallarken “Pencere”den bir replik geliyor aklıma. Kadın adama diyor ki “Otobüsteki insanları seviyorum”. Adam da diyor ki: “Tabii seversin. Çünkü üç dakika sonra ineceksin.”