Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Stockholm
İsveç Parlamentosu’nda perşembe günü bir grup Türk gazeteciyle birlikte Türkiye’de basın özgürlüğü konusunu ele aldık. İsveç’in yakında AB Dönem başkanlığı’nı devralacak olması nedeniyle toplantımız ayrıca önem taşıyordu.
İsveç Bilimler Akademisi Başkanı Erling Norby’nin moderatörlüğünde yapılan ve İsveçli meslektaşlarımızın da katıldığı toplantının arka planı ise Türkiye açısından hiç de hoş değildi.
Milliyet’in o günkü manşetinde, hiçbir Avrupalının akıl erdiremeyeceği cezaların istendiği davalarla karşı karşıya olan arkadaşımız Nedim Şener vardı.
Öte yandan, aramızdaki katılımcılardan biri de, toplantımızdan bir gün önce kapatılan Günlük gazetesinin genel yayın yönetmeni Ayhan Bilgen’di. Bu arada, “duayenlerimizden” saydığımız, yılların gazetecisi olan Radikal yazarı Haluk Şahin, toplantının ilk konuşmacısı olarak, isim vermeden, Doğan Grubu’na karşı hükümet tarafından uygulanan baskıları anlattı. 

Milliyet ve ters tepen ‘silah’
Sıra bize gelince, biz de Milliyet’e karşı kullanılmaya çalışılan, ancak ters tepen, “akreditasyon silahı” ile birlikte, Başbakan Erdoğan’ın basın özgürlüğü konusundaki hoşgörüsüzlüğünü gözler önüne seren örnekleri kronolojik bir şekilde sıralamaya çalıştık.
Bu örneklerin bir kısmından haberdar olan İsveç tarafı için bunların üzücü gelişmeler olduğunu gördük. AB konusunda, marjinal bir sol grubun dışında, bize “partilerüstü” destek veren İsveç’in, başta basın özgürlüğü olmak üzere, çeşitli nedenlerden dolayı Türkiye’ye konusunda hayal kırıklığı yaşadığına tanık olduk.
İktidardaki koalisyon hükümetinin kilit partisi olan “Ilımlı Parti”nin başkan yardımcısı Gunilla Carlson, parlamentodaki toplantıdan önce kendisiyle yaptığımız görüşmede, bu hayal kırıklığını gizlemeden açıkça ifade etti.
Birkaç yıl önce öldürülen eski Dışişleri Bakanı Anna Lindh’i, Türkiye hakkındaki olumsuz görüşlerini değiştirmesi için zamanında nasıl ikna ettiğini anlatan Carlson, AKP hükümetinin işbaşına geldikten sonra reformlar konusunda kaydettiği ilerlemeleri o sırada büyük takdirle karşıladıklarını anlattı.
“Ancak şu anda Türkiye’de bizi hiç memnun etmeyen eğilimler var. AKP konusunda da hayal kırıklığı yaşıyoruz” diyen Carlson, reform sürecinin durmuş olması ile Günlük gazetesinin kapatılması gibi olayların kendilerini üzdüğünü belirtti.
Aynı zamanda hükümetin Kalkınma İşbirliği Bakanı olan ve ülkemiz hakkında oldukça bilgili olduğu görülen Carlson, “Türkiye’ye verdiğimiz destek ortak değerlerden kaynaklanıyor” sözleriyle de nüanslı bir hatırlatmada bulundu.
Carlson böylece, İsveç’in verdiği desteğinin bir “açık çek” şeklinde olmadığını, bunun ancak reform sürecinin ilerlemesi ve basın özgürlüğü gibi konularda geri adımların atılmaması halinde devam edebileceğini diplomatik ifadelerle dile getirmiş oldu. 

İsveç’te hayal kırıklığı

AB’deki en yakın dostlarımız bile hayal kırklığı yaşıyor

İsveç’in AB dönem başkanlığı sırasındaki önceliklerinden birinin Türkiye ile süren üyelik müzakerelerini ilerletmek olduğunu da vurgulayan Carlson, “Fakat temel değerler konusunda pazarlık yapmayız” dedi. Carlson, ülkenin imajını bozan olumsuz gelişmelerin Türkiye’ye sırt çevirenlerin sayısını artıracağını da sözlerine ekledi.
Uzun lafın kısası, hükümetin reform sürecini durdurmuş olmasıyla, basın özgürlüğü gibi demokrasinin temel direkleri olan alanlardaki gerilemeler, Türkiye’nin Avrupa’daki en yakın dostlarını bile hayrete düşürüp hayal kırıklığına sevk ediyor.
İsveç, Türkiye’nin Avrupa’da -bizde bazı çevrelerin yansıttığı gibi- yalnız olmadığını gösteren ve Avrupa’daki Türkiye aleyhtarlarına karşı bizi inatla destekleyen bir ülke. Ancak, İsveç gibi bizi destekleyen ülkelerde artan bu hayal kırıklığının zamanla umutsuzluğa dönmesiyle birilikte, Türkiye’nin Avrupa’da gerçekten yalnız kalacağı aşikâr.
Bu bizde bazılarının işine gelecektir. Ancak, Türkiye’nin uzun vadeli çıkarlarına ne gibi katkı yapacaktır, onu ciddi ciddi düşünmemiz gerekiyor.