Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

ABD basınından yansıyan ve tümüyle hatalı olmadığı anlaşılan bilgilerin yanı sıra, “suyun başındaki” ABD’li yetkililerin kritik konulardaki açıklamalarının Türkiye’nin resmi açıklamaları ile pek uyuşmadığını görüyoruz. AKP’nin tüm yumurtaları tek bir sepete koyduğu Suriye konusunda bu özellikle sırıtıyor.
ABD’nin Avrupa Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Mark Hertling’in son açıklamaları da bu türden. Geçen hafta Ankara’da temaslarda bulunan Hertling görüşlerini ülkesine döndükten sonra Washington’da bir konferansta açıkladı.
Hertling, Suriye’den Türkiye’ye düşen top mermileri hakkında, “Bu mermilerin Suriye güçlerinden mi, Türkiye’yi işin içine daha fazla dahil etmek için muhalif gruplardan mı yoksa, Suriye’deki PKK’dan mı geldiği noktasında kafa karışıklığı var” demiş.
Hertling’in sözleri, bu top mermilerinin Esad güçlerinden geldiğine dair bir algıyı oturtmaya çalışan hükümet açısından elbette ki sıkıntılı. Sonuçta TSK, nereden geldiği belli olmasa da, Esad güçlerine karşı “misillemede” bulunuyor.
Hertling, top merilerinin “Türkiye’yi işin içine daha fazla dahil etmek isteyenler tarafından atılmış olabileceğini” ima ettikten sonra, “NATO ülkelerinden hiçbir askerin müdahil olmak istemediği, artan derecede karmaşık bir ortam söz konusu. Biz dahil olacak mıyız? Bilmiyorum” diye konuşmuş.
Bu sözlerden de, “Kaynağı belirsiz tahrikler sonucunda Türkiye ile Suriye arasında çatışma çıkarsa, NATO buna müdahale etmeyebilir. Bizim de edeceğimiz kesin değil” anlamını çıkarmak mümkün.
Dahası da var. Hertling’e göre, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hayri Kıvrıkoğlu kendisine, Suriye’den Türkiye’ye gelen sığınmacı sayısının 140 binleri aştığını söylemiş.
Hükümet, mülteciler konusunda “yüz bin kişilik, psikolojik eşikten” söz ede dursun, ABD’li komutanın söylediği doğruysa -ki yalan söylemesi için bir neden yok- o zaman bu eşik fazlasıyla aşılmış bulunuyor. Bu da güvenliğimiz ile iç istikrarımızı etkileyen bir konuda sıkıntının giderek büyüdüğünü gösteriyor.
Burada vatandaş olarak insanı asıl üzen, bu tür bilgileri kendi kaynaklarımızdan alıp ona göre gerçekçi durum değerlendirmeleri yapmak yerine, hükümetin adeta kişiselleştirdiği bir konuda bilgi akışını manipüle etmeye çalışması nedeniyle tam olarak neyle karşı karşıya olduğumuzu anlayamamamızdır.
Tabii “kendi hükümetine güvenmiyor musun?” diye bize çıkışanlar olacaktır. Ancak ister Uludere olayı, ister Suriye tarafından düşürülen uçağımız, ister şimdi sözünü ettiğimiz konularda olsun, hükümetin açıklamalarının, yanıtlar sağlamaktan çok, yanıtını alamadığımız sorulara neden olduğu da ortada.
Bu arada, Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un yaptığı son açıklamaya bakılırsa, Moskova ve tabii ki kamuoyumuz Ankara’ya indirilen Suriye uçağı konusunda da hala ikna edici bilgiler bekliyor.