Onun için AB'nin Kıbrıs'ta barışa katkıda bulunamayacağını düşünmek son derece hatalıdır. Daha önceki yazılarımızda AB'nin Kıbrıs konusunda taraf olduğunu, bu nedenle konunun kesinlikle BM platformundan AB platformuna çekilmemesi gerektiği belirtmiştik. Bu elbette ki AB'nin sorunun çözümüne katkıda bulunamayacağı anlamına gelmez. Birçok şeyin yanı sıra AB aynı zamanda bir barış projesidir. Kökeninde Almanlarla Fransızları barıştırma fikri yatar. 1870'den başlayarak üç kez savaşan ve Avrupa'da milyonlarca insanın ölümüne neden olan bu iki ülkenin savaşları böylece tarih sayfalarında kalmıştır. Bugün tekrar savaşabileceklerini düşünmek bilimkurgu gibi bir şeydir. Nitekim son günlerde yapılan açıklamalara bakılacak olursa, AB yetkilileri de bu sorunun BM çerçevesinde çözülmesi gerektiğine inandıklarını ortaya koyuyorlar. Bu da normal. Zira hiçbir AB yetkilisi bu çetrefil sorunun Birliğin kucağında kalmasını istemez.Kaldı ki AB, yayımladığı Kıbrıs konusundaki "Karşı Deklarasyon"da zaten bu sorunun çözüm yerinin BM olduğunu vurguluyor. Bu, Türk tarafı için bir kazanımdır. Zira Rum yönetimi meseleyi kendisini güçlü hissettiği AB'ye çekmeye çalışıyordu. Bunu yapması şimdi zorlaşmıştır. BM gösterilmişti Hafta içinde adayı ziyaret eden Avrupa Parlamentosu Başkanı Josep Borell, Kıbrıs müzakerelerinin Annan Planı çerçevesinde bir an evvel başlaması gerektiğini söyledi. Bu tür açıklamaların önümüzdeki dönemde AB Komisyonu ve Konseyi'nden gelmesi de beklenebilir. Rumlar kuşkusuz şimdi tüm yumurtalarını Türk limanlarının Rum gemilerine açılması sepetine koyacaklar. Çünkü Lüksemburg'da gerçek anlamda elde ettikleri tek şey bu. Ancak ortada Türk tarafının da kullanabileceği enstrümanlar var. Biri, tabii ki, Kıbrıslı Türklerin kabul ettikleri Annan Planı'dır. Diğeri ise AB Komisyonu'nun Kuzey Kıbrıs'ın izolasyonunu kaldırmak için ortaya koyduğu Yeşil Hat Tüzüğü'dür. Rumların hedefi Türkiye, limanlar meselesiyle bu tüzüğü belli bir süredir zaten irtibatlandırıyor. "Sorun Türkiye'nin Rum kesimine uyguladığı ambargoysa, unutulmamalı ki Rum kesimi de Kuzey Kıbrıs'a ambargo uyguluyor" argümanını kullanıyor. Bu argüman AB çerçevesinde arkasında durulabilecek bir argümandır. Zira ilke "verilen sözün tutulması" ise, bu, Türkiye için olduğu kadar AB için de geçerlidir.Başka bir ifadeyle, Türkiye'nin limanlar konusunda daha esnek olması, AB'nin Yeşil Hat Tüzüğü'nü devreye sokmasıyla orantılı bir şekilde ilintilidir. Kıbrıslı Türklerin istediği de bu. Zira onların buradaki korkusu siyasiden çok ekonomiktir. Türkiye, Kuzey Kıbrıs'ın izolasyonu sürerken, limanlarını Rum gemilerine açarsa, Kıbrıslı Türklerin ekonomik yalnızlıkları daha da artacaktır. Yoksa limanları açmak Kıbrıs Cumhuriyeti'ni tanımak anlamına gelmez. Bunu hukukçular da belirtiyorlar. Türkiye'nin hedefi AB, bir yandan Rumların vetosunu aşarak bu yolda ilerlerken, diğer yandan Kıbrıs müzakerelerinin BM şemsiyesi altında ve Annan Planı ekseninde yeniden başlamasına yardımcı olursa, o zaman hem Doğu Akdeniz'de barışın tesis edilmesine, hem de en önemli kuruluş amaçlarından birine hizmet etmiş olur. Ardından gün gelir ve Kıbrıslı Türklerle Rumların tekrar savaşmaları olasılığı, Almanlarla Fransızların bugün savaşmaları olasılığı kadar "kurgubilim" âlemine ait olur. semihi@cnnturk.com.tr Savaş hayal