Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Avrupa'da herkes şimdi bu "başarıdan" duyulan "memnuniyeti" ifade ediyor. Bölünmüş oldukları bir konuda 25 üye ülkenin ortak bir metni kabul etmiş olması, kendi açılarından bir başarı sayılıyor. Türkiye açısından ise ortada bir başarı yok. Zira, AB'nin Kıbrıslı Rumlara nasıl teslim olduğunu, Kıbrıs konusunun bazıları tarafından nasıl istismar edildiğini hep birlikte gördük. AB dışişleri bakanları, kendi içlerindeki bölünmüşlüğü dışa vurmamak için, tahmin edildiği gibi, "ehven -i şer"i seçip AB Komisyonu'nun Türkiye konusundaki tavsiye kararını kabul ettiler. Burada sadece sekiz faslın askıya alınması, geri kalan fasılların da Kıbrıs koşuluna bağlanmasından söz etmiyorum. Görmemiz gereken diğer bazı olumsuzlukları şöyle sıralayabiliriz:- Müzakere edilecek fasılların "kapatılması"nın Kıbrıs koşuluna bağlanması, Rumların bu fasılların "açılmasını" da veto etmeyecekleri anlamına gelmiyor. Rum yetkilileri de zaten bunu açıkça söylüyorlar. - Rumlar, Kıbrıs sorununun çözüm yerinin BM olduğuna ve bu konuda en kısa zamanda harekete geçilmesi gerektiğine dair bir ibarenin, AB'nin ortak metnine girmesini engellediler. Bunu dönem başkanı Finlandiya, ayrı bir metinde belirtecek. Rumlar engel oldu Ancak, Finlandiya Başbakanı Lipponen'in 1999'da Başbakan Ecevit'e gönderdiği ve Ankara'da "Kıbrıs konusunun Türk-AB ilişkilerini engellemeyeceğine dair garanti" olarak algılanan mektubu düşünüldüğünde, bunun bir "kıymet-i harbiyesi" olmayacağı aşikâr. - AB, ortak metninde, Kıbrıslı Türklere verdiği söze çok zayıf bir şekilde değinip, izolasyonların kaldırılması konusunu muğlak ifadelerle 2007'ye bırakacak. Bunun ne anlama geldiği ve Rum vetosunun nasıl aşılacağı ise tümüyle belirsiz. Türkiye'deki infiali bilen AB yetkilileri, bunu "yatıştırmak" amacıyla şimdi dört fasılda müzakerelerin "hemen başlamasını" istiyorlar. Ancak, bunun bir "taktik" olduğu ortada. Zira, kısa sürede sonuç alınsa bile, Kıbrıs nedeniyle bu fasıllar kapatılamayacağına göre, bu "başarı" AB'den artık neredeyse gına duyan kamuoyuna nasıl açıklanacak? "Bu fasıllar en azından müzakere edilmiş oldu ve zaman kazanıldı" argümanı ise "mutlak anlamda" doğru olsa bile, siyasi açıdan "züğürt tesellisi"nden başka bir şey" olmayacaktır. Züğürt tesellisi! Öfkeyle kalkıp zararla oturmada dünyada üstümüze yok. Buna rağmen "AB perspektifini" soğukkanlı bir şekilde ve sırf pragmatik nedenlerle, yine de geliştirmeye çalışmalıyız. Zira, bu süreç sayesinde elde ettiğimiz her kazanım sonuçta bizimdir. Türkiye'de de siyasi istismar konusu olmasına rağmen, AB süreci nedeniyle ne Kıbrıs ne de başka bir konuda bugüne kadar herhangi bir somut kayıp vermiş de değiliz. Muhalefetin kopardığı fırtına ise faraziyelere dayanan siyasi amaçlı demagojiden ibarettir. Öte yandan, Türkler nezdinde güvenilirliliğini yitirmiş olan AB'nin hiç de dürüst olmayan tutumu, ayrıca, "sürdürülebilir büyüme süreci" içinde olan Türkiye'nin artan ekonomik ve siyasi gereksinmeleri, tutarlı bazı alternatifler geliştirmemizi de zorunlu hale getirmiştir. sidiz@milliyet.com.tr Bu durumda ne yapmalıyız?