Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Avrupa’da Türkiye’yi AB’den uzak tutmak isteyenler için gün doğdu. Çünkü Türkiye’ye baktıklarında görmek istedikleri her şeyi görüyorlar. Önyargılı oldukları kesin olan bu kesimlerin “önyargılı olmadıklarını” kanıtlamak için kendilerine her gün malzeme sağlıyoruz. Üstelik Türkiye’yi sözde AB’ye götürecek olan AKP sayesinde.
Hükümetin basını manipüle edip sınırlama çabası Başbakanlık'taki son akreditasyon rezaletiyle iyice ayyuka çıktı. Başbakan'ın basın sözcüsü Akif Beki’nin bu konudaki açıklamaları ise gülünç. Eski bir gazeteci olan Beki’nin kendi sözlerine inandığından da kuşkuluyum.
Kaldı ki, kendisi değil miydi hâlâ gazeteciyken Genelkurmay’ın “seçici” akreditasyon uygulamasından “antidemokratik” diye şikâyet eden?
Akreditasyonları geri çekilen gazetecileri tanıyorum. Bazıları hem Erdoğan’dan hem de Beki’den daha uzun bir süredir Başbakanlık'a girip çıkıyorlar. Bu kişilerin mesleki sicilini de, Fikret Bila’nın deyimiyle, Başbakanlık Basın Merkezi vermiyor.

Uçağa son davet
Sicilleri, yaptıkları haberlere dayanıyor. Görevlerini yaparken de kimseyi memnun etmek gibi bir noktadan hareket etmiyorlar. Sorun da zaten bundan kaynaklanıyor. Yoksa bu “Gazetecileri istemiyoruz, çünkü yalan yazıyorlar” diyecek durumda değiller.
Kaldı ki bunu diyorlarsa o zaman devreye hem basın konseyini hem de mahkemeleri sokmaları gerekirdi. Öyle anlaşılıyor ki bu gazetecileri sevmemeleri, AKP’yi rahatsız eden haberlerin doğru çıkmasından kaynaklanıyor.
Başbakan Erdoğan, Milliyet’i uçağına aldığı nadir örneklerden birinde yine basına sövüyordu. Biz de dayanamayıp kendisine “Efendim, gazetecinin görevi nedir sizce?” diye sorma ihtiyacını duymuştuk.
Ardından, Ebu Gıreyb’deki işkence rezaletini ortaya çıkaran Amerikan basını örneğini vermiştik. “Erdoğan kıstasları”na göre, Bush yönetimini memnun etmeyen bu haberin hiç yazılmaması gerekirdi. Başbakan'ın uçağına son davet edilişimiz de zaten o olmuştu.
Erdoğan ve Beki’nin aklından hareket edecek olursak, Başbakanlık Basın Merkezi’nin bu son operasyonuyla Başbakanlık “temizlenmiş” oluyor.

‘Uslu gazeteci’ töhmeti
Ancak burada akreditasyonları yenilenen gazeteciler açısından ciddi bir sorun var. Zira, açık açık “AKP sözcüsü” olan gazetelerin muhabirlerini saymazsak, geri kalanlar artık “uslu gazeteci” töhmeti altındalar. Başka bir ifadeyle, haberleri şimdi çok daha dikkatli okunacak. Onlar da bunu bildikleri için, Erdoğan ve Akif Beki’yi memnun eder duruma düşmek istemeyeceklerdir. Akreditasyonları kesilen gazetecilerin gittiği yoldan gitmek isteyeceklerdir.
Bu arada dostumuz Fehmi Koru’nun sağladığı örnek de ortada. Başka bir ifadeyle “dinci” diye tanıtılan kesimde de dürüst gazetecilerin sayısı az değil. Bunlar arasında da epey yakın dostumuz var. Eninde sonunda onlar da Koru gibi bazı gerçeklerin dayanılamaz ağırlığını hissedecekler.
Sonuçta geriye doğru baktığımızda, demokrat olduğunu iddia edip basına saldırarak kendisine tarihte olumlu yer edinmiş politikacı sayısının çok fazla olmadığını görürüz. Kendi Menderes dönemimiz ise bunun hiçbir zaman tekrarlanmaması gereken en trajik örneklerinden biridir.
Uzun lafın kısası, AKP’nin, “Basını boykot edin”, “Pompalı tüfek kullanın” “Sevmiyorsanız çekin gidin” şeklindeki söylemi, Avrupa’da “Bunlar hayatta bizim gibi olamazlar” diyerek Türkiye aleyhtarlığı yapanlara çok güzel bir hediyedir.