Burada, tüyosu Amerikan basınından alınarak bizde de yayılmaya çalışılan, "Başkan Bush yıl sonunda ayrılıyor, bu görüşme neye yarar ki?" düşüncesine katılmak da mümkün değil. Washington'un geçen eylül ayında ortaya attığı ve Türkiye ile bozulan ilişkileri yeniden canlandırmayı hedefleyen -ABD Dışişleri Bakanlığı kökenli- projenin, kasım ayında başkan kim seçilirse seçilsin, değişeceğini düşünmek yanlış olur.Bunun en basit nedeniyse -ister Cumhuriyetçi, ister Demokrat olsun- yeni başkanın karşı karşıya kalacağı uluslararası gerçeklerin değişmeyecek olmasıdır. Bu gerçeklerin Irak konusuyla sınırlı olmadığı da aşikâr. Cumhurbaşkanı Gül ile ABD Başkanı Bush'un Oval Ofis'te gerçekleştirdikleri görüşmenin sonuçları, beklendiği gibi, olumlu ve ilişkilerde kasım başından bu yana yakalanan ivmeyi sürdürür niteliktedir. Amerika'yı yakından ilgilendiren ve Ankara ile iyi ilişkiler gerektiren konu başlıkları zaten Gül-Bush görüşmesinden sonra yapılan açıklamalarda ortaya çıktı. Bunların Kosova'dan enerji hatlarının güvenliğine, Irak'ın geleceğinden Afganistan'a kadar uzanan geniş bir "küresel yelpazeyi" kapsadığı görüldü. Kaldı ki, başkanlık seçimlerinin kasım ayında yapılacak olmasına rağmen, yeni Başkan'ın Beyaz Saray'a geçmesi 2009 yılının başında olacak. Bu nedenle, "yeni başkan yolda" diye Türk-Amerikan ilişkilerini bir yıl ertelemenin bir anlamı olamaz.Gül-Bush görüşmesinden pek bir sürpriz çıkmazken, bir husus dikkat çekiyor. O da, Bush'un, aslında şu anda gündemin pek de öyle ön sıralarında görünmeyen, Türkiye'nin AB perspektifine bu denli önemli bir destek vermiş olmasıdır.ABD Başkanı'nın, "Avrupa ve İslam dünyası arasında bir köprü" olarak gördüğü Türkiye'nin AB üyeliğinin "barış" için önemli olduğunu vurgulaması, Avrupa'daki malum ülkeleri ve çevreleri, elbette ki, rahatsız edecektir. Buna karşılık, Avrupa-ABD ilişkilerini "stratejik" açıdan hayati gören ve bu yüzden de bunları geliştirmeye çalışan Fransız Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ile Almanya Başbakanı Angela Merkel, Bush'un bu görüşlerini göz ardı edebilecek durumda da değiller. AB perspektifine destek Zira Bush, Washington'un Türkiye'nin AB perspektifine ilişkin politikasındaki devamlılığı göstermekle kalmadı, "Türkiye'nin üyeliği, basit ulusal çıkarlarla vehimleri aşan ve dünya barışıyla ilgili olan bir konudur" şeklinde "küresel öneme" sahip bir mesaj da vermiş oldu. Öte yandan, Bush'un sözlerinin, elbette ki, Türkiye'ye dönük bir boyutu da var. Zira Bush da, AB üyeliği için Türkiye'nin yerine getirmesi gereken koşulların olduğunu biliyor. AB'ye de, "Türkiye'yi basitleştirilmiş koşullarla alın" demiyor. Burada "Kıbrıs" koşulundan da değil, -ki Washington bunun da yerine getirilmesi gerektiğine inanıyor- Kopenhag Kriterleri ile ilgili koşullardan söz ediyoruz. Kısacası, Bush da, fikir özgürlüğünden azınlık haklarına kadar uzanan ve Türkiye'nin yerine getirmesi gereken daha çok şeyin olduğunun farkında. Böylece, Türkiye'nin AB üyeliğini desteklerken, "Siz de reformlar konusunda gerekeni bir an evvel yerine getirin" demiş oluyor. Oval Ofis'teki bu görüşme kuşkusuz günlerce tartışılacak. Fakat ilk etapta akla gelenler bunlardır. sidiz@milliyet.com.tr 'Küresel öneme sahip' mesajı