Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Öte yandan, gelmesini beklediğim bir soru daha vardı ki, o da geldi. Bu da Danimarka'nın başını aylardır ağrıtan "Hz. Muhammed karikatürleri" ile ilgiliydi. Jyllands Posten gazetesinde çıkan ve Hz Muhammed'i intihar bombacısı olarak tasvir eden karikatürlere karşı Müslüman ülkelerin ortaya koydukları diplomatik tepkiye Türkiye de katılmıştı. Kopenhag ise bu girişimi reddetmiş, Başbakan Rasmussen, ısrarla, meselenin bir "ifade özgürlüğü" meselesi olduğunu söylemişti. Danimarka'dan gelen 65 subaya önceki gün Türkiye üzerine bir sunumda bulundum. Ardından gelen sorular için de hazırlıklıydım. Nitekim Orhan Pamuk'tan Ermeni soykırımına kadar malum sorular da geldi. Danimarkalı subaylardan biri de, benzeri bir tavırla, "Türkiye'nin niçin diğer Müslüman ülkelerle hareket etme hatasına düştüğünü" sordu bize. Ankara'nın bu girişime katılmasının laik Türkiye'de de bazı çevrelerce sorgulandığını, ama geriye doğru bakıldığında bu hareketin isabetli göründüğünü, zira karikatür tartışmasının hassas bir dönemde bu ülkeye sıçramasının önlenmiş olduğunu söyledim. Danimarka'nın başına gelenlerin ise konunun Müslümanlar açısından ne denli hassas olduğunu ortaya koyduğunu, ancak, her nedense, Kopenhag'ın bunu başta göremediğini belirttim. Kopenhag başta göremedi Burada "ifade özgürlüğü"nden çok "kutsal değerlere sövgü"nün söz konusu olduğunu, bunun ise, şarkıcı Madonna'nın Papa tarafından aforoz edilmesinde de görüldüğü gibi, Batı için de, iddia edildiği kadar, yabancı bir kavram olmadığını vurguladım. BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Louise Arbour'dan, eski ABD Başkanı Bill Clinton'a kadar birçok Batılı ileri gelenin de zaten bu karikatürleri "rencide edici" ve "yanlış" olduğunu söylediklerini hatırlattım. Batı'ya yabancı değil Nitekim Danimarkalı şirketler, panik halinde, "Ortadoğu'daki 40 yıllık yatırımlarımız elden gidiyor" diye şimdi -karikatürlere sahip çıkmış olan- Rasmussen'i kuşatmış durumdalar. Dışişleri Bakanlıkları ise vatandaşlarına her gün, "Oraya gitmeyin, bu ülkeden uzak durun" açıklamaları yayımlıyor. Oysa Rasmussen, başta, Louise Arbour veya Bill Clinton gibi "bilge" bir yaklaşım sergileyebilseydi iş kapanacaktı. Meseleyi artık daha iyi kavrayan Kopenhag da, zaten şu anda, "kibirden tevazuya" doğru geri adımını nasıl atacağını çözmeye çalışıyor. Danimarkalılar, yüksek perdeden atmaya, buna karşın kendi köşelerinde rahat rahat yaşamaya devam edebileceklerini sanıyorlardı. Fakat, küreselleşmiş dünyanın böyle dönmediğini acı bir dersle öğreniyorlar. Konuştuğum Danimarkalı subaylardan birinin sözleri ise bu ülkenin sorununu özetler gibiydi. Genelkurmay Başkanlığı'nda ve MGK'daki brifinglerden etkilendiği anlaşılan bu subay, "Ankara'da bir askeri ataşemiz bile yok. Oysa buradan izlememiz ve öğrenmemiz gereken o kadar çok şey var ki" diye sitem edip, bu konuyu Kopenhag'da gündeme getireceğini belirtti.Sonuçta, istediği kadar zengin olsun, hiçbir ülke cam fanusta yaşamıyor. Danimarka da, herhalde, bunu bugün daha iyi anlıyor. semihi@cnnturk.com.tr Kibirden tevazuya doğru