Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Başörtüsü konusuna gelince; halkın çoğunluğu ile yasaklarla mücadele edilemeyeceğini söyleyen Sayın Demirel, burada siyasi mücadelenin ön planda olması gerektiğini belirtiyor. Yani, tekrar Meclis'e ve "demokratik ikna yoluna" işaret ediyor. Bu arada, "Azınlığın veya çoğunluğun tahakkümüne karşıyım" diyor. Yani, bir yandan toplumdaki güçlü konumlarını kullanmaya kalkanlara, diğer yandan da "Meclis'te yeterince sayım var, istediğimi yaparım" diyenlere karşı çıkıyor. Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'i CNN Türk'te yayımlanan "Ankara Kulisi"nde dinliyordum dün. Her yönüyle bir "liberal demokrat" portresi çizdi. İçe dönük devletçi odaklara ve örtülü AB aleyhtarlarına ise hiç prim vermedi. Son dönemde yaşanan tartışmalara da değinen Demirel, atanmışlarla seçilmişlere yapılan müdahaleleri eleştirerek, çözümün her zaman Meclis'te aranması gerektiğini vurguladı. Demirel bu çerçevede, "Başı örtülü veya eşinin başı örtülü olan biri cumhurbaşkanı seçilirse bunu engelleyebilecek bir şey yok" anlamına gelen sözler sarf ediyor. "Bunu sevmiyorsanız, o zaman cumhurbaşkanını bağlayan kıyafet kuralları çıkarın" diyor. Yani göndermesi yine Meclis'e. Mevcut kanunların böyle bir cumhurbaşkanına karşı uygulanmaya çalışılması durumundaysa, bunun "kanunların yoruma tabi tutulması" anlamına geleceğini, yani, "zorlama olacağını" söylüyor. Avrupa Birliği'ne gelince; Demirel buna "20'nci asrın en büyük projesidir. 1945'i bilmeyenler AB'nin değerini anlayamazlar" diyor. Bunun hem bir siyasi proje hem de bir barış projesi olduğunu belirten Sayın Demirel, Churchill'in bir sözünden yola çıkarak, "AB, rıza gösteren ve muktedir olanların projesidir" diye konuşuyor. Göndermesi yine Meclis'e Demirel, Fransa ve Hollanda referandumlarının sonuçlarını yorumlarken de, önce Avrupa halklarının temel korkularını sıralıyor. Örneğin, "Fransız işçisi Koreli işçiden daha az çalışıyor ama daha fazla kazanıyor. İşte bu avantajını kaybetmek istemiyor" diyor. Fakat, "Avrupa artık sosyal refah devletinin yükünü kaldıracak durumda değil" diye de ekliyor. Küreselleşmenin Avrupa'nın rahatını bozduğunu belirten Demirel, Avrupa'nın, ABD'nin sermayesi ve Çin ile Hindistan'ın ucuz işgücüyle rekabet edemeyeceğini vurguluyor ve "Adam Smith'in kuramı geri dönmüştür" diyor. Hem bu gerçekleri, hem de referandum sonuçlarını iyi yorumlamazsak, Türkiye olarak Avrupa'daki yerimizi bulmakta zorlanacağımızı da kaydeden Sayın Demirel, bu çerçevede şu ilginç görüşü dile getiriyor: Avrupa'nın temel korkuları "AB'nin anlamı olmazsa, Türkiye'nin de bir anlamı olmaz. Avrupa bu referandumlardan sonra kendisini toparlarsa, AB'nin anlamı devam eder ve Türkiye'nin anlamı da devam eder." Demirel, doğru anlaşılması için daha fazla açılması gereken bu sözlerinden sonra, her şeye rağmen umutlu olduğunu, "Bu referandumlar AB'yi dağıtmaz. Avrupa'da yeterince akil adam var. Avrupa aklın ürünüdür" sözleriyle yansıtıyor. Demirel bu çerçevede, "AB ayakta durdukça Türkiye'den vazgeçemez" diyor. Ancak, Türkiye'nin halen çok büyük sorunları olduğunu da teslim ederek, Türkiye-AB ilişkilerinde daha çok iniş çıkışların yaşanacağını belirtiyor. Fakat hemen şunu ekliyor: "Avrupa gelecekte Balkanlar'a, Türkiye ve Ukrayna'ya kapılarını kaparsa, büyük sorunlarla karşılaşır. Yeni Berlin duvarları kurmuş olur ki, bu kimsenin yararına değildir."Tüm bu sözler insana, "Alın size dört dörtlük bir liberal demokrat aydın" dedirtiyor. Sonra gözünüzü açıyor ve hafızanızı tazeliyorsunuz. "40 yıl siyasetin odağında oturmuş en etkin kişilerden biri olan Sayın Demirel, geçmişte bu görüşleri doğrultusunda hareket etseydi, Türkiye bugün çok farklı bir yerde olurdu" diye yakınıyorsunuz. semihi@cnnturk.com.tr 'Avrupa, aklın ürünüdür'