Bugün NATO’nun Bükreş zirvesinden çıkan sonuçları değil -ki bunların çok parlak olmadığı ortada- ama Emekli Tuğgeneral Nejat Eslen’in Radikal’de pazartesi günü çıkan “Yeni NATO’ya hazır mıyız?” başlıklı analizinden hareketle, bağlantılı, fakat farklı bir konuya değinmek istiyoruz.
Eslen yazısında şunu soruyor:
“Yeni NATO’nun stratejik vizyonu ile Türkiye’nin güvenlik vizyonunun, Batı’nın değişen stratejik çıkarları ile Türkiye’nin stratejik çıkarlarının Soğuk Savaş dönemindeki gibi örtüştürülmesinin mümkün olup olmadığının sorgulanması gerekiyor.”
Kısacası bir “Türkiye-Batı” ikilemine işaret eden Sayın Eslen, dolaylı sözlerle bu çıkarların artık örtüşmediğini belirtmeye çalışıyor. Bu görüşün Türkiye’de yaygın olduğunu söylemek herhalde yanlış olmaz. Nitekim “Batı” bugün Türkiye’de birçok etkin kesim tarafından “tüm kötülüklerin kaynağı” olarak gösterilebiliyor.
Batı’nın bakışı
O kadar ki CHP bile, Avrupa Adalet Divanı’nın AB’nin terör listesi konusundaki son kararının “esas”a değil, “usul”e dayandığını, ayrıca fiiliyatta “PKK’nın listeden çıkarılması” anlamına gelmediğini düşünmeden, “refleksif” olarak anında “AB ile ilişkilerin gözden geçirilmesini” isteyebiliyor.
Bu gelişmeler, Türkiye ile Batı arasında var olan farklı bir “medeniyet çatışmasına” işaret ediyor. Bu çatışmanın özünde ise sadece din değil, başka faktörler de yatıyor. Zaten Eslen de yazısında, “Batı tarafından NATO içinde Avrupalı, AB için ise Avrupa dışı bir ülke olarak tanımlanan Türkiye’nin yeni NATO’yu nasıl algıladığı, yeni NATO’nun Türkiye için ne anlama geldiği de sorgulanmalı” diyor.
Batı gerçekten de güvenlik çıkarları açısından Türkiye’yi kendi cenahında tutmak istiyor. Ancak Türkiye’ye bakınca, kendi içinde geliştirmeye çalıştığı kolektif dünya görüşüne sahip bir ülke göremiyor. Aksine, 27 AB üyesinin paylaştığı bir müktesebatı “tehdit unsuru” olarak algılayan bir ülke görüyor.
Batı’dan kopma tehlikesi
AKP davası, Kürt sorunu ve Kıbrıs gibi meselelerle boğuşan Türkiye’de Batı’ya dönük bu olumsuz algılamanın önümüzdeki dönemde de artacağı kesin. Bu atmosferde, Batılı kurumlarla bağlarımızın giderek zayıflaması olasılığı göz ardı edilemez.
Nitekim, AKP’nin kapatılması durumunda Türkiye’nin AB ile zaten sorunlu olan ilişkilerinin durma noktasına geleceği şimdiden görülüyor. Bu durumda Türkiye’nin “kurucu üyesi” olmakla övündüğü Avrupa Konseyi ile ilişkilerinin etkilenmemesi de düşünülemez.
Peki, NATO, AB ve Avrupa Konseyi’nden kopma rotasına giren bir Türkiye’nin yeni rotası ne olmalı? Birçok kişi için Türkiye’nin Batı’dan kopması hayırlı bir gelişme olabilir. Ancak biz, Türkiye’nin bu durumda demokratik laik düzenini güvence altına alarak modernleşmesini sürdürebileceğine inanmıyoruz.
Yanıtlanması gereken soru
“Dinci” diye tanımlanan kesimin Türkiye’nin Batı’dan kopmasına çok üzüleceğini de sanmıyoruz. Türkiye’nin rotasıyla ilgili yukarıdaki sorumuzun bu kesim için çok büyük bir önem veya anlam taşıdığını açıkçası düşünmüyoruz.
Fakat, yaşam biçimleri açısından tüm referanslarını Batı’dan alan, bu arada “Siz kafa yapısı itibariyle Avrupalı değil, Ortadoğulusunuz” dendiğinde gocunmalarına rağmen “Batı düşmanlığını” körüklemekten çekinmeyenlerin bu soruyu mutlaka yanıtlamaları gerektiğine inanıyoruz.