Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Dışişleri Bakanı Ali Babacan, Avrupa Parlamentosu Dış İlişkiler Komisyonu’nda kendisine Türkiye’deki dini azınlıklarla ilgili olarak sorulan bir soruyu, “Türkiye’de sadece gayrimüslim azınlıklar değil, Müslüman çoğunluk da dini özgürlüklerle ilgili sorunlar yaşıyor” şeklinde yanıtlamış.
Bu cümlesinden dolayı da şimdi sadece muhalefet tarafından topa tutulmuyor, kendi partisinin içinden de eleştiriliyor. 

Başından savmak istemiş
“Misyonerlik paranoyası” içinde yüzen ve Hıristiyan vatandaşlarımızı sindirmeye dönük vahşi suçların işlendiği bir ülkenin Dışişleri Bakanı olarak, kanımızca, Sayın Babacan kolay yanıtlayamayacağı bir soruyu bu şekilde başından savmaya çalışmış.
Bunu yaparken de AB çevrelerinde kapatma durumuyla karşı karşıya olan partisine duyulan sempatiyi, bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde, kullanmak istemiştir. Zira AKP’nin kapatılması isteminin temelinde “din” konusunun yattığı tüm Avrupa’da biliniyor. 

Çamuroğlu’nun yanıtı
Oysa Babacan’ı bu konuda yalanlayanların arasında AKP İstanbul Milletvekili Reha Çamuroğlu da var. Çamuroğlu, Hürriyet’e yaptığı açıklamada, Babacan’a yanıt olarak, “Zamana bırakılarak çözülecek bazı problemler dışında, inananların inançlarını yaşamaları konusunda bir zorlukla karşılaştıklarını düşünmüyorum” demiş.
Gerçekten de her mahallede okul sayısından çok daha fazla caminin bulunduğu Türkiye’de,  Müslümanların özel yaşamlarında inançlarını istedikleri gibi yaşamakta zorluk çektiklerini samimi olan hiçbiri söyleyemez. Tabii, “başörtüsü militanları”nı saymazsak.
Öte yandan, Sayın Babacan farkında olmayabilir, ama kendisine sorulan sorunun öznesi olan “gayrimüslim azınlıklar”, Türkiye’deki “Müslüman çoğunluğun” her gün yararlandığı dini özgürlüklere sahip olsalar başka bir şey istemezler. 

Katledilme tehdidiyle yaşamak
Oysa bugün, bırakın doğal anayasal haklarını kullanarak dini inançlarının gereklerini istedikleri gibi yerine getirmeyi, sürekli saldırıya uğrama ve hunharca katledilme tehdidiyle birlikte yaşamak zorundalar. Hükümetin bu konudaki şikâyetlerini ciddiye almamasından da sürekli veryansın etmekteler.
Fakat Sayın Babacan, insanların dini inançlarını, şeriat düzeninde olduğu gibi, kamu alanına taşıma özgürlüğünden söz ediyorsa, bunun laik düzenimiz açısından mümkün olamayacağını bilmesi lazım. Bu, “Müslüman çoğunluk” için olduğu kadar, Aleviler ve gayrimüslim azınlıklar için de geçerlidir. 

Bakan’a yakışmadı
İster “çoğunluk” ister “azınlık” olsun, herhangi bir kesimin dini inançlarını kamu alanına taşıyarak laik devletin içine monte etmeye çalışmasının, Türkiye gibi karmaşık bir sosyal yapıya sahip olan bir ülkede yaratacağı sorunları aklı başında herkes görüyor.
Uzun lafın kısası, Sayın Babacan’ın Avrupa Parlamentosu Dış İlişkileri Komisyonu’nda sarf ettiği sözler, laik düzen üzerine kurulu cumhuriyetimizin bir Dışişleri Bakanı’na yakışmamıştır. Dahası, bu konularda hem AB nezdinde hem de Türkiye’de geçmekte olduğumuz hassas dönem düşünüldüğünde, bu sözler ortamı yatıştırmak açısından da hiç yararlı olmamıştır.